Yusuf Özdemir: “İmamlar, sadece namaz kıldırma memuru olmamalı”

Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası (DİN-BİR-SEN) Genel Başkanı Yusuf Özdemir’den Anadolu Gazetesi’ne özel açıklama. Daha donanımlı, daha eğitimli imamlarla halka inilmesi, halkla kucaklaşılması gerektiğini belirtti.

Yusuf Özdemir: “İmamlar, sadece namaz kıldırma memuru olmamalı”
Yayınlanma:
Güncelleme:

ÖZEL RÖPORTAJ

AYNUR ÇETİN

Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası (Din-Bir-Sen) Genel Başkanı Yusuf Özdemir, sendikanın yapısını anlatarak çalışmalar hakkında bilgi verildi. Gazetemize açıklamalarda bulunan Özdemir, yetkili sendikanın ise güç zehirlenmesi yaşadığını vurgulayarak, sendikaların siyasetin güdümünden çıkıp, asıl olması gereken yapılara dönmesi, STK anlayışının tamamen değişmesi gerektiğini belirtti. Daha donanımlı, daha eğitimli imamlarla halka inilmesi, halkla kucaklaşılması gerektiğini belirten Özdemir, “İmamlar daha aktif olmalı. Sadece namaz kıldırma memuru olmamalıdır” dedi.  Özdemir, yaklaşan referandum öncesi ayrıştırıcı söylemlerden uzak durulması, halka neyin ne olduğunun iyi anlatıldıktan sonra, takdirin halka bırakılması gerekildiğini söyledi. Özdemir ile röportajımızın ayrıntıları ise şöyle;

Sayın Özdemir, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

-Tabi ki… İsmim Yusuf Özdemir, Samsun doğumluyum. Samsun’un yeşiliyle doğasıyla güzide ilçesi Salı Pazarı ilçesindenim. Yaklaşık 25 yıldır din görevlisi olarak Samsun’da çalıştım.  2015 Kasım’da olağanüstü kongreyle, delegelerimizin teveccühüyle Özerk Diyanet Vakıf Çalışanları Birliği Sendikası (Din-Bir-Sen)’nda göreve geldim. 2016 yılının Kasım ayında yapılan olağan kongreyle yeniden seçildim.

Din-Bir-Sen ne zaman kuruldu? Türkiye’de STK anlayışı sizi tatmin ediyor mu?

--Din-Bir-Sen 2009 yılında Diyanet Sen bünyesinden ayrılarak ayrı bir konfederasyon ve ayrı bir yapıyla yoluna devam etmiştir. Din-Bir-Sen sendikal ve STK anlayışının özüne dönmesinde mücadele eden bir sendikadır. Bunun nedenini şöyle açıklayabilirim: Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin amacı anlaşılamamıştır. Anlaşılacak inşallah. 1983 yılı muhafazakâr kesim tarafından yeni bir başlangıç yılı olmuştur. 2821 sayılı sendikalar kanunu çalışanlar için önemlidir. Çünkü bu kanun kapsamında çalışanlar büyük kazanımlar elde etti. Türkiye’de sendikacılık 1946 yılında dernek bünyesinde başladı. 1947 yılında faaliyet alanını genişletti. 1961 yılına kadar dernek olarak devam etti. 1961 muhtırasından sonra sendika kurma hakkı verildi. O dönem yanılmıyorsam TÜRK-İŞ işçi hareketiyle başladı ve ideolojik yapıya dönüştü, siyasallaştı. Belirli bir grubun içinde yaşamını sürdürdü ve başarılı da oldular.

Siyasetin STK’ların içine sızmasına ne diyorsunuz?

Ülkemizdeki darbeler demokrasiyi, kalkınmayı ve ilerlememizi geriletmiştir. 1970’de muhtıraların arkasındaki güç, 1980 askeri darbesi, 1997’deki 28 Şubat postmodem darbesinin arkasındaki aynı güçtür. Bu güç sendikaların içine de sızdı. STK’ları kullanarak bölücülük yapıldı. Çalışanlar kıyıma uğradı. Bunun için STK’ların anlayışının değişmesini istiyoruz. 2009 yılında neden ayrıldık bu yapının içinden? Söylemler gelişmediği için. Tekrar siyasallaşan ve siyasal ideoloji içinde kapanan, orada gizlenen ve orada kendi işlerini yürüten bir sendika anlayışının dışına çıkmak için... Zor bir süreçti. Çalışanların da haklarını bilmediği bir ortamdan bahsediyoruz. Sendikayı siyasi bir güç olarak görüyorsak, siyasi ve ideoloji öne çıkarılmış ise başarı söz konusu olamaz. Bizim karşı çıkışımız bugünkü siyasi yapıya ve ideolojiye karşı durmak anlamında değildir. Savunduğunuz ideoloji için, çalışanların haklarının geliştirilmesi lazım. Bunu yapamıyorsanız sendikal mücadeleden söz edemezsiniz.

-Sendika yapınızı ve etki alanınızı diğer sendikayla kıyaslar mısınız?

-Din-Bir-Sen ailesi olarak 5 bin üyeye sahibiz. Karşımızdaki sendika 75 bin üyeye sahip. 2009’dan 2010 yılına kadar ki projelerimiz, önerilerimiz ve çalışmalarımız din hizmetlerinin iyileştirilmesi içindir. Diyanet İşleri Başkanlığına en çok öneri götüren, proje veren sendikayız. Malum sendika güç zehirlenmesinden kaynaklı bu işleri takip etmiyor. Sadece siyasi kimliğini kullanıyor. Bizi de ‘hükümetin adamı değil’ şeklinde anlatarak, üyelerini elinde tutmaya çalışıyor. Geliştirilen çeşitli söylemlerle, atılan iftiralarla kimi zaman bizi FETÖ’cü yaptılar. Kimi zaman da Hizbullahçı… Ama biz inandığımız davada ve bu süreçte asla geriye dönmeyeceğiz. Kırmadan dökmeden yolumuza devam edeceğiz. Çünkü ülkenin gelişimi ve vatanın olgusu bizim için çok önemlidir. Biz insan olarak bakıyoruz. Kesinlikle bir kimlik olarak bakmıyoruz. Kimlik üzerinden insanları yargılamak, kimlik üzerinden insanlara yaklaşmak hiçbir zaman kazanım elde ettirmez. Ayrışmaya neden olur. Ayrışmalarda kutuplaşmalarda zamanla içimizde bölünmelere neden olur.

-Memur-Sen’de 24 bin kişi FETÖ’den tutuklandı ya da açığa alındı bunu nasıl yorumluyorsunuz?

-FETÖ kriptolu çalışan, her kılığa giren bir yapı... 1965 yılında Siyonizm’in din üzerinden bir projesidir, söylemidir. Vatikan işbirliğiyle, Türkiye’deki yapılaşma süreçleri farklı bir yapıya bürünerek din söylemiyle çıkış yapıp gelişti. Türkiye üzerinde yapılanmak için Şia’nın ve Ortadoğu’daki İran modelini Türkiye’de geliştirmek ve böl, parçala, yut taktiğini uygulamak için çok sinsi planlarla çalışmışlar. Mütediyen dindarlar kandırılmış, vatandaşlarımızı acımasızca kandırmışlar. Dünya çapında plan yapıp uygulamaya koymuşlar. Manevi duyguları yüksek, manevi duygulara saygılı Anadolu insanı FETÖ’nün sahte İslam davasına ve din adamı kimliğine inandı. Sorgulayamadı. Bu hainlerin manevi söylemlerini hiç sorgulamadılar. FETÖ bunu iyi kullandı. STK’lar içine de kolayca sızdı. Dini söylem olunca kimse şüphelenmedi.

ERBAKAN HOCAMIZIN KURDUĞU SENDİKADIR

Memur-Sen, 1995 yılında merhum Akif İnan tarafından kuruldu. Erbakan Hoca’mızın kurdurduğu bir sendikadır. İhtiyaç duyulmuştur. Neden? Çünkü alt toplumsal hareketin içinde çalışanların ve ideolojinin belirli bir yapı içerisinde tamiri gerekiyordu. Bunu gözlemlediler. Çünkü geçmişte beşli çetenin içerisinde bir sendika vardı. Biz yoktuk orada. Sadece söylemdeydik. Yapının içerisine katılıp orada mücadele etmek, bilgilendirmek ve yapıyı büyütmek için sendika kuruldu. Memur-Sen, kısa dönem içerisinde belki farkında olamadı ve  bilmeyerek FETÖ’ye teslim oldu. Menfaat ilişkileri ön plana çıktı. Din söylemi ön plana çıktı. Siyasete ve Diyanete yön veren bir yapı haline geldi.

-Bu gün böyle bir yapı gelse ‘30 bin kişiyle üye olmak istiyoruz’ dese sizin yanıtınız ne olur?

-Tabii ki hayır olurdu. Çünkü bizim için sayı önemli değil. Biz Fil sûresini iyi okuduk. Gücün Allah’ta olduğunu buluyoruz. Ama biz çalışacağız. İnandığımız değerler üzerine çalışacağız. Gerektiğinde kendimizi de sorgulayacağız. Bu gün FETÖ bir paralel yapıdır. Paralelin anlamı nedir? Bir yapının başka bir yapıya bağlanması... FETÖ nereye bağlı? Vatikan’a bağlı diyoruz.  Siyonizm’in bir ucuna bağlıdır. Siyonizm, emperyalizm’in din söylemiyle yönetilen bir kısmı. FETÖ, diyelim ki paralel örgüt olarak bir kenara koyduk. Peki, düşünce olarak biz nereye paraleliz? Kur’an’a mı? Sünnete mi? Onun açılımına mı paraleliz? Yoksa Siyonizm’in, Emperyalizm’in, Kapitalizm’in açılımına mı paraleliz?  Onu da sorgulamak lazım. Yüzde 92’si Müslüman olan bir ülkede özellikle İslam kavramının dışında yüzde 8’li bir oran var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti içerisinde yaşam hakkı elde etmiş, bütün haklara sahip olmak için mücadele eden bir yapı. Bu yapının devlete bakışını ve bizim onlara bakışımızı FETÖ iyi kullandı. Din-Bir-Sen olarak bu tür paralel yapı uzantıların içimize girmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Etmedik de. Karşı çıktık, daha 17-25 Aralık sürecinde içimizden temizlenmeleri için talimat verdim. Evrensel ve insanlık adına yapılan tüm icraatların yanındayız. Hiçbir kardeşimizi de din kimliğiyle dışlamayız. Çünkü rabbim dışlamamış. Karşı taraf savaş açarsa, savaş açarız. Ama asla karşı taraf savaş açmadan savaş açmayız. İslam’ın ana temasıdır bu. Allah Resulü’nün, yaşadığı dönemde Mekke ve Medine dönemi incelenecek olursa sosyal devlet, hukuk ve aile anlayışı daha iyi anlaşılabilir. İnceleyelim yolumuzu bulacağız.

-Sizin bakış açınız ve düşünce yapınız nasıl?

-Biz menfaat ilişkisi kurmuyoruz. Benim liderim, öncüm Hz. Muhammet’tir. Bunun açılımı ehlisünnettir. Hz. Muhammed’in tüm yaşamsal alanları bütün insanlara örnektir. Medine Vesikası’nın da ana teması budur. Medine Vesikası incelensin, orada müminler arasındaki kardeşlikten söz edildiği gibi Müslümanlara tabii olan Yahudilerin de haklarından söz edilir.

Sosyal hak, sosyal güvence her türlü haktan söz ediliyor. Hz. Peygamber meclis kuruyor, kendisi hakem… Kısa sürede İslam, adaletle o coğrafyaya hâkim olmuştur. Hz. Ömer’in danışmanı Mecusi’dir. Biz bu gerçeği önümüze koyarsak, bütün insanlığa ulaşırız. Biz, Diyanet camiası olarak toplumun her alanında varız. Biz insanlığın kilit taşıyız.

-Din görevlilerin temel sorunları ve çözüm bekleyen öncelikleri nelerdir?

-Diyanet’in, siyasi yapının güdümünde olduğu iddiaları bizi son derece rahatsız ediyor.  Hükümetler her zaman Diyanet işlerine yön vermek istemiştir. Bugün bir siyasi yapı gelir o yönlendirmek ister, yarın başka bir siyasi yapı gelir o farklı yönlendirmek isteyebilir. Bunun için bizim bağımsız bir yapı içerisinde bulunmamız gerekiyor. Diyanet İşlerinin özerk bir yapıya kavuşturulmasından yanayız. O’nun içinde projeler geliştirmemiz gerekiyor. Bütün din görevlilerinin eğitimli, donanımlı, halkın içinde halkla birlikte yürüyen kişilerden olmasını istiyoruz. Din görevlileri, halkla temaslarında liyakat ve donanımları ön plana çıkar. Bu çok önemli. Sadece diplomayla atama olmaz.

PROBLEMLERİN BİR AN ÖNCE ÇÖZÜLMESİNDEN YANAYIZ

Biz eğitim süreçlerini birilerine teslim etmeden, o zihniyetleri ve fikirleri iyi analiz edip geliştirip çalışma alanlarında özgürlük verilmedir. Düşüncelerini özgürce ifade edebilmelidir. İmamların ifade özgürlüğü maalesef yok. İmamlar, özgürce düşüncelerini ifade edemiyorlar. Konuştukları zaman, hatta en ufak hatalarında disiplin soruşturması geçirmelerine karşıyız. Din görevlileri tehlike altında görev yapıyorlar. Can güvenlikleri yok. Bunun için din görevlilerine ‘can güvenliği tazminatı’ ödenmesini istedik. Camii Dernek Başkanları ve Muhtarların din görevlilerinin amiri haline getirilmesinden rahatsızız. Din görevlilerine zorla dergi sattırılmasına karşıyız. TDV Burslarından bütün din görevlilerinin çocuklarının faydalanmasını istiyoruz. Burada tek tek sayamayacağımız kadar çok problem var. Bu problemlerin bir an önce çözülmesinden yanayız.

-Bürokraside farklı olması gerektiğini mi düşünüyorsunuz? Örneğin bir Tapu Müdürlüğü’ndeki gibi…

-Diyanet farklıdır tabii ki… Tapu’da çalışanın da imamı… Başbakan’ın da Cumhurbaşkanı’nın da imamıdır. Herkesin imamıdır. Tapu’dakini, Milli Eğitim’dekini, tarımdakini, sanayidekini de iyi anlayacak. Onların bütün meselelerine bakacak donanımlı imam portresi geliştirmek lazım. Sadece camide namaz kıldırma memurluğu imamlık değildir.  Caminin dışına taşıyacağız. Orada muzdarip bir gönül varsa, Ona imam ulaşamamışsa o imam işi bilmiyor demektir. Veya farklı ideolojideki bir kişi, orada yaşamsal alanına müdahale ediyorsa, onu dışlıyorsa, onu kucaklayamıyorsa onu yine anlayamamıştır demektir. İslam’ı anlayamamıştır demektir. Örnek verelim, Türkiye’de Aleviliği örnek verelim. Alevi köylerimiz var. Tamam, Alevicilik bir tasavvuftur ama belli bir sistem bunları dine oturtmaya çalışıyor. Dinmiş gibi algılatmaya çalışıyor. Neden? İç kavganın bir neferi olarak düşünülüyor. Yarın bir yerden düğmeye basıldığında harekete geçirmek için. Aleviler belirli bir kesim tarafından kullanılıyor. Tasavvufi yönü vardır. Hz. Ali’yi sevenler… Bizde seviyoruz Hz. Ali’yi… 4 halifeyi nasıl seviyorsak, O’nu da aynı şekilde seviyoruz. O’nun yolu bizim yolumuzdur. Onun yoluna engeller koyup, Hz Ali ismiyle bir şeyler geliştirdiler. Bunun önüne kimler geçecek? Tabi ki imamlar geçecek. İyi anlatacak, iyi işleyecek, o kesime hitap edecek donanımlı olacak. Alevi köylerindeki ve mahallelerindeki camiler atıl kalmıştır. Bu çok önemli. Bizim önerimidir. Oralara donanımlı eğitimli imamları ver. Oradakilere gerçek Aleviliği anlatsınlar. Hz Ali’nin muhabbetini ve sevgisi anlatılsın. Oralara sadece Cuma namazına giden atıl bir arkadaş gönderiyoruz. Bütün kesime ulaşabilecek imamlar istiyoruz.

GENÇLERİMİZİ CAMİYLE BULUŞTURMAK İSTİYORUZ

Çalışma alanlarını genişletmemiz gerekiyor. Onu da Diyanet’de bir alt proje olarak hazırladık. Camilerin hemen yanında gençlik merkezlerinin oluşturulmasını istiyoruz. Camiyle gençliği buluşturup, manevi doku içerisinde onları hamur etmek istiyoruz. Vatan, millet, din olgularıyla bütünleştirmek istiyoruz. Belirli güçlerin ve uzantıların ellerinde zehirlenmemeleri için, sahiplenmek için önemsiyoruz. Yolda kalan, muzdarip olan, karnı aç olan bir kişinin orada bir kapısının olduğu yer olmasını istiyoruz camilerin… İnşallah bu projelerimizin alt yapısını oluşturuyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığına verdik. Türkiye’de bunu geliştirmek zorundayız. İstanbul Ümraniye Hacı Ömerli Camii’nde camii ve gençlik kolları projesi yürütülüyor. Bu caminin İmamı Şükrü Şahin hocamız, Genel Başkan Yardımcımız ve Türkiye koordinatörümüzdür.

-Referandum öncesi camilerde imamların siyaset yaptığına dair haberlerle ilgili olarak, din görevlilerine bir mesajınız var mı?

- Dünya’nın son 15 yıldır Türkiye’ye bakışı değişti. Gelişen. büyüyen bir Türkiye’nin önünü kesmek için projeler hazırlanıyor. Bu projelerden biri Diyanet’in önünü kesmektir. Din olgusuyla halkı bölmek ve ayrıştırmaktır. 1920’li yıllardan bu yana parlamenter sistem 3 darbeyle, bir Başbakanın idamıyla milletin iradesi ve sesi kesilmiştir.  Bu sistemin değişmesini arzuluyoruz. Tabii bunu arzularken içeriğini anlamayanları da dışlamamak gerekiyor. ‘Neden hayır diyorsun? Neden evet diyorsun?’un ötesinde şunu anlatmak gerekiyor: Parlamenter sistemin sıkıntıları ve yeni gelecek sistemin artılarını konuşmak lazım. Diyanet camiasına ne kazandıracak? İnsanlığa ne kazandıracak? Evrensel yapıya bizi ulaştıracak mı? Kanunlar üzerinden yönetilmeyi öğrenmemiz lazım. Diyanet camiası kilittir. Bu kilidi çözmeye çalışıyorlar. FETÖ’cüler bunu yapmaya çalışmadı. Ama hâlâ başarmak için gizliden uğraşıyorlar. 7 Haziran seçimlerinde halkın nasıl dalgalanıp bir söyleme doğru yöneldiğini gördük. Halk sıkıntı istemiyor. Darbe istemiyor. Engeller koyuluyor. Bu engelleri aşmak gerekiyor. Ayrıştırmaya çalışıyorlar. Özgür hür irademizle biz anlatacağız, anladıkları kadarıyla takdiri halka bırakacağız.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.