Bahattin Demiray

Bahattin Demiray

Alparslan’ın üstün zekası zaferi getirdi

Alparslan’ın üstün zekası zaferi getirdi

Büyük komutan Alparslan'ın üstün savaş taktiği ve Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı sayesinde Türk ordusu, kendisinden kat kat fazla olan Bizans ordusunu Sultan Alparslan, fevkalade bir muharebe taktiği ve Bozkır çevirme hareketiyle, Türk ordusu hilal şeklinde yayıldı. Muharebenin başlamasından iki saat sonra, Peçenek ve Uz Türkleri, Bizanslılardan ayrılıp, milli bir his ile Müslüman Selçuklu Sultanına tabi oldular. Mezhep baskısı sebebiyle Bizanslılara kırgın ve kızgın bulunan Ermeni kuvvetleri de, muharebe meydanını terk etti. Bu hadiseler, Bizanslılarda manevi bozguna yol açtı. Bizans ordusunda Türklerin ok, gürz ve kılıcından kurtulanların, akşam teslim olmaya can attıkları görüldü. Alparslan'ın üstün savaş taktiği, askerin cesaret ve kahramanlığı, imanlarındaki sağlamlık ve Allah huzurundaki samimiyetleri sayesinde elli dört bin kişilik Türk ordusu, kendisinden kat kat fazla olan Bizans ordusunu kesin bir yenilgiye uğrattı. Cuma günü öğleden sonra başlayan, Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile akşamüzeri büyük bir zaferle sona erdi.

Cengâverliğine rağmen hiçbir şey yapamayan mağrur Bizans İmparatoru Diyojen, yaralı halde bütün maiyeti ile birlikte Alparslan'ın huzuruna çıkarıldı. Alparslan onu nezaketle kabul edip oturttu, gönlünü aldı. Diyojen, muharebe öncesi, muazzam ordusunun Türkleri muhakkak yeneceğine inandığını itiraf etti. Sultan Alparslan; "Eğer zafer sizin olsaydı, bana ne yapardın?" diye sordu. Diyojen, öldürteceğini açıklayamadı. "Kamçılardım" cevabını verdi. Alparslan; "Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?" diye sordu. "Ya öldürtürsünüz yahut İslam memleketlerinde bir esir gibi dolaştırır, süründürürsünüz. Belki de... Fakat onu düşünmek bile istemiyorum; mümkün görmüyorum, ama... Belki de, affedersiniz!" dedi. Alparslan, yenilgiye uğramış bir insanı daha da küçük düşürmek istemedi. Bizans İmparatorunu affetti ve bol miktarda altın para verdi ve yanına muhafızlar katarak İstanbul'a kadar emniyetle gitmesini temin etti. Alparslan bu davranışı ile insanlığa çok önemli bir ahlak dersi vermiş, Türk milletinin sahip olduğu üstün özellikleri göstermiştir. Kazanılan büyük zaferden dolayı Abbasi Halifesi, Sultan'a tebrik ve teşekkür mektupları gönderdi. Birçok İslam şairi, Alparslan'ı öven kasideler yazdılar. Ömer Hayyam şiirinde;

Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye, Altınları, gümüşleriyle övünmeye. Tam işleri dilediği düzene girer, Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye.

Ne bülbül şarkısıdır gönlümü sarhoş eden, Yüreğim köşesini yıkık hurda haş eden, Bir dost gider uçmağa hızla geçip dünyadan, Odur gönlümü böyle yıkıp perişan eden

Türklerin yeni yurt edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferinden sonra, on beş yıl içinde, Anadolu'nun kapısı Müslüman Türklere açıldı. Malazgirt Zaferi, Türk ve dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu. Anadolu'ya, burayı vatan edinen Selçuklu Türkleri ile diğer Türk boyları yerleştirildi. Bozkır kültüründen, İslam medeniyeti dairesine bütünüyle giren Türklerin dünya görüşü daha da gelişti. Doğudan gelen göçebe Türkler, Anadolu'da yerleşik medeniyete geçirildi. Şehirler kurup geliştirerek kültür, sanat, sosyal müesseseler ve kıymetli mimari eserlerle, bu yerleşim merkezleri cennet beldelere tevhid ehli veliler her bir şehre yerleşerek, buram buram İslam’ın güzelliklerini yaşayan ve tekbirlerle nurlanan bir yurd haline gelmesine vesile oldular.

Bir gün Sultan Alparslan Nizamü-l Mülk ile Nişapur da caminin kapısında elbiseleri perişan gençleri görünce, bunların kim olduklarını sordu. Vezir: Bunlar insanların en şereflileri olup, dünya zevki bulunmayan ilim talipleridirler. Bunun üzerine sultan onlara bir yurt yapılmasına ve maaş bağlanması emrini verdi.

Bir gün birkaç insan sultan Alparslan'a Nizamül mülk hakkında birçok şikâyeti, Sultan namaz kıldığı için mektup yanına koymuştur. Sultan namazını bitirip mektubu okuyup, Nizamülmülk'ü çağırtmıştır. Kendisine:-Bu mektubu al yazılanlar doğru ise ahlakını güzelleştir değil ise iftira edenleri bağışla fakat onlara öyle işler ver ki insanları kandırmaya vakit bulamasınlar.

Malazgirt zaferi ile Anadolu kapılarını Türklere açan Büyük Kumandan Alparslan' ın saray mutfağında hergün elli koyun veya keçi kesilerek fakirlere dağıttığını... Sultan'ın divanında sayılamayacak kadar çok fakir kimselerin isimlerinin kayıtlı olup bunlara düzenli olarak maaşlarının verdiğini... Bazen hasta veya yoksul bir kimseyi gördüğü zaman son derece hislenir, teessüründen ağlar ve derhal yardım ettiğini...

Sultan Alparslan 27 bin askeriyle Bizans topraklarında ilerlerken keşfe gönderdiği askerlerden biri huzuruna gelip telaşla: 300 bin kişilik düşman ordusu bize doğru yaklaşıyor der. Sultan Alparslan hiç önemsemeyerek şöyle der: Biz de onlara yaklaşıyoruz!

Dokuz çocuk babası Alparslan’ın, cins-i latifle pek ilgilenmeyen bir adam olduğu anlatılırdı. Düşmanları ona “karı kılıklı ” lakabını takmışlardı; maiyetindekiler de konuşmaların böyle baş ağrıtıcı bir konuya doğru kaymamasına özen gösterirlerdi. Kendisine haklı veya haksız olarak yakıştırılan bu san, saltanatının zirvesinde onun ölümüne neden olacaktır.

Semerkant’a doğru ilerleyen Selçuklu ordusu önlerine çıkan bir kaleyi alarak arkalarını güvene almak istemişlerdi. Bu doğrultuda Alparslan saldırı emri verdi. Bu kalenin kumandanı Harezmli Yusuf Alparslan‘ın sayıca üstün ordusu (yaklaşık 200 bin) karşısında inanılmaz bir direniş göstermiştir. Nitekim sonunda Alparslan’ın ordusunun sayıca üstünlüğe ağır basmış ve kale alınmıştı.

Bu arada yakalanan kale kumandanı Harezmli Yusuf Alparslan’ın huzuruna getirildi. Sultan yere dört kazık çakılıp Harezmli Yusuf’u bu kazıklara bağlayarak dört parçaya alınması emrini verdi.

–Yusuf aşağılayan bir tavırla haykırır:

-Erkek gibi savaşmış birine böyle muamele reva görülür mü?

Alparslan cevap bile vermeden başını çevirir. Tutsak tekrar Sultan’ı azarlar gibi seslenir:

-Hey karı kılıklı sana söylüyorum!

Sultan bir anda sanki akrep sokmuş gibi yerinden sıçradı. Yayını kaptı, bir ok çekip taktı ve fırlatmadan önce muhafızlarına tutsağı bırakmalarını emretti. Çünkü onları da yaralayabilirdi. Gerçi o güne kadar hedefini hiç ıskalamamıştı.

Aşırı sinirlendiği için mi, aceleden mi, çok kısa mesafeye ok atmanın zorluğundan mı, nedendir bilinmez, Yusuf’u vuramadı ve Sultan ikinci bir oka uzanmaya fırsat bulamadan tutsak üzerine atıldı. Alparslan kurtulmaya çalışırken ayağı bir mindere takılıp sendeledi ve yere devrildi. Yusuf üzerine çökmüştü bile, elinde giysilerinin içinde sakladığı bir hançer ile Kafasına bir gürz yemeden önce Sultan’ın böğrünü deşecek zamanı buldu yine de. Askerler Yusuf’u oracıkta öldürdüler.

Sultan Alparslan dört gün ağır yaralı ve ağrıları içinde iken son sözleri: “Daha dün bir tepenin üstünden birliklerimi teftiş ediyordum, onların adımlarının altında yerin sarsıldığını hissettim ve kendi kendime, `Şu cihanın hakimiyim! Benimle kim boy ölçüşebilir?` dedim. Allah bu kibrime bu böbürlenmeme karşı, insanların en sefilini, yenilmiş, esir düşmüş bir adamı, bir idam mahkumunu saldı üzerime; o benden daha güçlü çıktı, vurdu devirdi beni tahtımdan, aldı canımı.” Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve kusurlarımdan dolayı Allahü Teala’dan af diliyor, tövbe ediyorum. La ilahe illallah Muhammedün Resulullah!...” diyerek şehid oldu. Tahran yakınlarındaki Rey şehrine defnedildi.

Biz Türkler temiz Müslümanlarız, bid'at nedir bilmeyiz onun için Allah c.c. bizi temiz kıldı. Bir at kılını koparmak çok kolaydır halbuki çok sayıda at kılı asla koparılmaz. Mahir bir kumandan ve müdebbir bir idareci olan Alparslan İslâmiyeti harfiyyen yaşamaya gayret etmiş ve İslamiyetin kazandırdığı güzel ahlakla milletine örnek olmuştur. Veziri Nizamülmülke geniş selahiyetler vererek memleketin baştanbaşa ilim ve irfan güneşiyle aydınlanmasına çalışmıştır. Hakkı tebliğ etmek ve yaymak için bütün imkanları seferber etmiş, Müslümanlara yönelen tehlikeleri bertaraf etmek için hayatını ortaya koymuş, cihaddan cihada koşmuştur.

Vefat ettiğinde, devlet toprakları, doğuda Kaşgar'dan, batıda Ege kıyıları ve İstanbul Boğazı'na, kuzeyde Hazar-Aral arasından, güneyde Yemen'e kadar olan bir bölgeye yayılmıştı. Alparslan'a Türk milleti olarak çok şey borçlu olduğumuzu unutmayarak, "Ruhun şad olsun büyük Sultan!" diyoruz. Allah şefaatine nail eylesin. Bir fatihayı da Ruhuna bağışlayalım İnşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bahattin Demiray Arşivi