Bahattin Demiray

Bahattin Demiray

Darılmak

Darılmak

İnanan kadın ve erkeğin, dünya sevgisi, nefsinin hastalıkları, kıskançlık, çekememezlik, küçük görme, haset, para, makam, mal, kötü huyluluk, negatif davranış, ve kötü bir sözle müminin mümine darılması, onu terk edip uzaklaşması, lanet etmesi aradaki akraba, komşu ve arkadaşlık bağlarını kesmesi uygun değildir. Kötülükler, hatalar ve gerçekler İnsanı kıran ve acı veren sebeplerdir. Bunlar küsmeye sebep olur ve birbirleriyle de ilişkidir. Gerçekler, kusur arayıp, kınamala, kaba ve haşin davranışlar, hayra engel olmalar, sivri dillilik, bizi kırabilir, hatalı ve rencide edici şekilde yüzümüze vurulduğu zaman, hak etmediğimiz, kin, nefret, kırgınlık, acı ve kızgınlık, kötülüğe ve acıya dönüşebilir ve küsmeye sebep olur. Hatalar, darılmalar, birden fazla kötü gerçeği de ortaya çıkarabilir.

Duyguların en yanıltıcı olanı kırgınlıktır. Birine içten içe kırıldığımız hâlde, yalan, sevgi, sempati, saygı ve özveri gibi diğer duygularına bürünenler, riyakarca tutum sergileyenler, Müslüman’ın şahsiyetine yakışmayan bir harekettir.

Allahü teâlâ, Müslüman olan, İslam’ın emir ve yasakları hususunda dinine uygun yaşayana salih olan akrabayı ziyareti emrediyor. Bunun tersi olanları ziyaret etmeyi emretmiyor. Hele kendilerinden zarar gelecek günahkâr akrabadan uzak durmak da gerekir. Günah işleyene, ona bir musibet bin nasihatten iyidir gereği nasihat olması amacı ile yanlışlarını görmesi için ondan uzak durulması adına Allahü teâlâ için darılmak olur. Zararı dokunan araba ve komşuya kin beslemeden mesafeli durmak günah olmaz. Görüşüldüğünde mesafeli durmalı ve ihtiyacı kadar konuşulmalıdır.

Tebük savaşına katılmayan Kâ'b b. Mâlik, Mürâre b. Rebî' ve Hilâl b. Ümeyye adlarındaki üç sahabî ile Hz. Peygamber (asm)'in emriyle elli gün hiçbir Müslüman konuşmamış, onlara selâm dahi verilmemiş ve selâmları alınmamış, onlara güler yüz gösterilmemiş, tamamen toplumdan dışlanmışlardı. Savaştan geri kalan bu üç kişiden Kâ’b, bizzat, yaşadığı o acıklı durumu şöyle dile getirmektedir:

"... sonra Resûlullah müminlerin bizimle konuşmasını yasakladı. Savaşa katılmamış olan üçümüzle de kimse konuşmuyordu. Herkesten ayrı kalmıştık. Yeryüzü bana çok dar ve mânâsız gelmişti o zaman..." Bunlar toplum içinde yapayalnız kalınca çok pişman olmuş ve yaptıklarına tövbe etmişler. Yüce Allah, onları da 9/ 118 ayetiyle affettiğini bildirmiştir.

Salih akrabayı haftada veya ayda bir ziyaret etmeli uzaktaysa mektupla, telefonla veya haber göndererek gönlünü almalı hal ve hatırını sorma, kırk günü geçirmemelidir. Dargın olanların, bayramı veya başka bir günü beklemeden hemen, üç günden önce, gidip barışması, daha iyidir. Güçlük olmaması için, üç gün izin verilmiştir. Daha sonra günah başlar ve gün geçtikçe şeytanda vesvesesiyle kin nefret katarak günahın artmasına, barışında gecikmesi ve hatta kan davasına kadar gitmesine  neden olur.

Yüce kitabımızda, “Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisâ, 128. “Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emredenlerinki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz. “Nisa 114” siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah'tan korkun da birbirinizle aranızı düzeltin. Allah'a ve Resulü'ne itaat edin”; Enfâl, 1, “Muhakkak ki, mü’minler kardeştirler. Kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki size rahmet edilsin.” (el-Hucurat,10) ayetine göre uzlaştırıcı barıştırıcı olmak bizlere düşer. “Namaz kılmayıp, oruç tutmayıp, "Ben iki dargını barıştırdım, çok sevap aldım" diyenlere İyiliklere sevap kazanabilmesi için; kötü hasletlerini terk etmesi, iman etmesi, ibadetlerini yapması ve dosdoğru namaz kılması gerekir. Yalan büyük günah olduğu halde birkaç yerde, hayra, iyiliğe vesile olduğu için caizdir. Harpte, düşmanların zararından korunmak için, iki Müslüman’ı karı kocayı, barıştırmak için birinden diğerine iyi söz getirmek için caizdir. İki kişinin arasını bulmak için hayırlı söz söyleyen yalancı değildir.

Hadis-i şerifte; Hazret-i Musa, (Ya Rabbi, dargın olanları barıştırana ne ecir verirsin? diye sordu. Hak teâlâ, (Kıyamet gününde selamet verir, korktuğu şeylerden emin eder, umduğu şeylerle şereflendiririm), (Birbirine dargın iki kimseden, hangisi önce selam verirse, günahları affolur. Verilen selamı öteki almazsa, bu selamı melekler alır. Selam almayan kimseye de şeytan, sevinerek iltifatta bulunur.) , (Müslüman kardeşine, üç günden fazla dargın duran kimse, ölünce Cehenneme gider.), (Sana darılana git, barış! Zulüm yapanı affet. Kötülük yapana iyilik et!) (Hastanın halini sormak için 2 km git, küs olan kimseleri barıştırmak için 4 km, bir din kardeşini ziyaret etmek ve ilim adamından bir mesele öğrenmek için de 6 km git!), (Bir müminin din kardeşiyle üç günden çok dargın durması caiz değildir. Üç gün geçtikten sonra, onunla karşılaşırsa, ona selam verip hatırını sormalıdır. O kimse selamını alırsa, birlikte, sevaba ortak olurlar. Selamını almazsa günaha girer. Selam veren de küs durma mesuliyetinden kurtulmuş olur.) (İki kişi, birbirine dargın olarak ölürse, Cehennemi görmeden Cennete giremez. Cennete girseler de birbiriyle karşılaşamazlar.), (Din kardeşiyle bir yıl dargın duran, onu öldürmüş gibi günaha girer.), (İnsanların amelleri, pazartesi ve perşembe günleri Hak teâlâya arz olunur. Hak teâlâ da, kendisine şirk koşmayan herkesi affeder. Ancak bu mağfiretten birbirine kin tutan iki kişi istifade edemez. Cenab-ı Hak, “O iki kişi barışıncaya kadar amellerini getirmeyin” buyurur.) "Size, namaz, oruç ve sadakadan daha üstün bir şeyi haber vereyim mi?" buyurdu. Onlar: "Evet, ya Resûlellah," dediler. Peygamberimiz de sözüne devamla: "Arabulmak, barıştırmaktır; çünkü aranın bozulması saçı kökünden kazır demiyorum, dini kazır." [Tirmizî]

Peygamber efendimiz, bir gün gülümsedi. Bunu gören Hazret-i Ömer sebebini sual etti. Resulullah efendimiz buyurdu ki: Ümmetimden iki kişi, ahirette hesaplaşırlar. Biri; “Ya Rabbi, bu adamdan hakkımı al” der. Allahü teâlâ, ötekine, “Bu adamın hakkını ver.” buyurur. Adam, “Ya Rabbi, bir iyiliğim kalmadı ki nasıl vereyim” der. Allahü teâlâ hak sahibine, “Bu adamın iyiliği kalmadı. Ne yapacaksın” buyurur. Adam (Öyle ise günahlarımı alsın” der. Bu arada Peygamber efendimiz ağlayarak; “O gün öyle dehşetli bir gündür ki, o gün başkalarının günahlarını yüklenmek şöyle dursun insan kendi günahının yükünü çekemez” buyurdu. Allahü teâlâ, hak sahibine, “Başını kaldır da, Cennetin şu muhteşem köşklerine bak” der. Hak sahibi baktıktan sonra, “Evet görüyorum. Bu muhteşem köşkler, hangi peygamberin veya hangi şehidindir” der. Allahü teâlâ, “İşte o gördüğün göz kamaştırıcı köşkler, bedellerini ödeyenler içindir” buyurur. Adam, “Ya Rabbi bunların bedellerini kim ödeyebilir ki?” der. Allahü teâlâ, “Sen ödeyebilirsin” buyurur. Adam, “Nasıl ödeyebilirim, neyim var ki?” der. Allahü teâlâ, “Hakkını bu kardeşine bağışlamakla bu köşke sahip olursun” buyurur. Adam hemen, “Bağışladım ya Rabbi” der. Allahü teâlâ, “Haydi kardeşinin elinden tutup Cennete girin” buyurur.

Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek, ibadette, hayırda, amelde yarışmak için çareler arayalım da bir örnek barış toplumu olalım. Selam ve duayla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bahattin Demiray Arşivi