Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

GÖKYÜZÜNDEKİ YILDIZLAR-7

GÖKYÜZÜNDEKİ YILDIZLAR-7

Hz. Zeyd Bin Harise

Pazarcık Havadis Gazetesinde 7 haftadır Sahabe Efendilerimizi, örnek şahsiyetleri sizlerin tanıması ve örnek alması için anlatıyoruz. Sahabe Efendilerimizin hayatını tüm çocuklarımızın, tüm gençlerimizin bilmesi, öğrenmesi gerektiğine inanıyorum.  İşte bu noktadan hareketle 7 haftadır bir yzı serisini devam ettiriyoruz. Bu hususta 2 hafta daha yazdıktan sonra, yazı serimizi sonlandıracağız. Haydi hayırlısı.

Evet, ilk haftadan itibaren sırasıyla Hz. Mus’ab Bin Umeyr (ra), Hz. Ebu Zer (ra), Hz. Abdullah bin Mesud (ra), Hz. Zübeyr Bin Avvâm (ra), Hz. Talha bin Ubeydullah (ra), Abdullah bin Revaha (ra) hakkında bilgi sunduk. Bilgilerimizi Türkiye Diyanet Vakfı’nca çıkartılan İslam Ansiklopedisini temel alarak sunuyoruz.

Bu hafta da Hz. Zeyd bin Harise (ra) hakkında bilgi sunarak, sizlerin tanımasını sağlayacağız, inşallah.

Türkiye Diyanet Vakfı’nca çıkartılan İslam Ansiklopedisinde Zeyd bin Harise hakkında,

زيد بن حارثة

Ebû Üsâme Zeyd b. Hârise b. Şerâhîl (Şürahbîl) el-Kelbî (ö. 8/629)

Resûl-i Ekrem’in evlâtlığı ve âzatlısı.

Bi‘setten otuz beş yıl kadar önce doğdu. Aslen Yemen menşeli Kelb kabilesindendir. Hz. Peygamber’den sadece on yaş küçük olduğu halde evlâtlığı olmasından dolayı önceleri Zeyd b. Muhammed diye anılırdı. Ancak evlâtlıkların öz babalarının adıyla anılmasını emreden âyet (el-Ahzâb 33/5) indikten sonra babası Hârise’nin adıyla anılmaya başlandı (Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 62).

Resûlullah tarafından çok sevildiği için “hibbü Resûlillâh” lakabıyla tanınırdı. Câhiliye döneminde henüz çocukken annesi Su‘dâ ile birlikte Benî Ma‘n’daki akrabalarını ziyarete giderken Benî Kayn mensupları tarafından kaçırıldı ve Ukâz panayırında köle olarak Hz. Hatice’nin yeğeni Hakîm b. Hizâm’a satıldı. Hakîm onu Mekke’ye götürdü ve halası Hatice’ye, Hz. Hatice de Resûlullah’a hediye etti. Diğer bir rivayete göre ise Zeyd’i kaçıranlar Mekke’nin Bathâ semtinde satmak istediklerinde Hz. Peygamber kendisini görmüş ve Hatice’ye onu satın almasını tavsiye etmiş, o da satın alıp Resûl-i Ekrem’e hediye etmiştir. Zeyd’in kabilesinden hac için Mekke’ye gelenler kendisini görüp tanıdılar ve dönüşte durumu ailesine bildirdiler. Babası Hârise ile amcası Kâ‘b (bazı rivayetlere göre ağabeyi Cebele) yanlarına Zeyd’in fidyesini de alarak Mekke’ye geldiler, Resûl-i Ekrem’den onu geri istediler. Resûlullah, Zeyd’i ailesiyle görüştürdü ve dilerse kendileriyle gidebileceğini söyledi. Fakat Zeyd, Resûlullah’ın yanında kalmayı tercih etti. Bu olaydan sonra Resûl-i Ekrem, Zeyd’i Kâbe’nin bitişiğindeki Hicr mevkiine götürüp, “Şahit olun, Zeyd benim oğlumdur, o benim mirasçım, ben de onun mirasçısıyım!” dedi ve ardından onu âzat etti.

Hz. Peygamber’den hiç ayrılmayan Zeyd onun risâletini ilk tasdik edenlerdendir; hatta bazı rivayetlere göre erkeklerden ilk müslüman olan kişidir. Resûl-i Ekrem’in Tâif yolculuğunda Zeyd de beraberdi. Tâifliler, Resûl-i Ekrem’i dinlemeyip şehirden çıkardıkları sırada üzerlerine atılan taşların Peygamber’e isabet etmemesi için Zeyd kendi vücudunu ona siper etti ve yaralandı. İslâm’ın ilk yıllarında Mekke’de Resûlullah tarafından Hz. Hamza ile kardeş ilân edildi.

Hz. Hamza savaşa gitmeden önce öldüğü takdirde ne yapacağını Zeyd’e vasiyet ederdi; şehid olacağı Uhud günü de ona vasiyette bulunmuştu. Medine’ye hicretten sonra Zeyd bir süre Sa‘d b. Hayseme’nin “beytü’l-uzzâb” (bekârlar evi) denilen Kubâ’daki evinde misafir oldu ve Üseyd b. Hudayr ile kardeş ilân edildi.

Zeyd b. Hârise Bedir, Uhud, Hendek gazvelerine, Hudeybiye seferine ve Hayber’in fethine katıldı. Bedir zaferinin müjdesini Hz. Peygamber’in devesi Kasvâ’ya binerek Medine’ye o ulaştırdı.

Hendek Gazvesi’nde muhacirlerin sancaktarı idi. Karede Seriyyesi, Süleym kabilesi üzerine düzenlenen Cemûm, ayrıca Îs, Taref, Hismâ (Benî Cüzâm), Ümmü Kırfe (Benî Fezâre), birinci Vâdilkurâ, Medyen ve ikinci Vâdilkurâ seriyyeleri onun kumandanlığında yapıldı. Hicretin 6. yılının Rebîülevvel ayı başında (Temmuz 627), Kureyş’in müttefiki olup Hendek Gazvesi’ne 700 kişilik bir kuvvetle katılan Benî Süleym kabilesini cezalandırmak üzere Cemûm’a gönderildi ve kabilenin üzerine baskın düzenleyerek çok sayıda esir ve ganimet elde etti. Ümmü Kırfe seferinden dönüşünde Resûl-i Ekrem’in ona sarılıp öptüğü rivayet edilir. Sefevân ve Müreysî‘ gazvelerinde Resûlullah’a vekâlet için Medine’de kaldı. Hz. Peygamber’in Zeyd’e olan güvenine işaret eden Hz. Âişe, “Resûl-i Ekrem, Zeyd’i bir ordu ile sefere gönderdiğinde mutlaka onu kumandan tayin ederdi. Eğer şimdi sağ olsaydı kendisini yerine halife bırakırdı” demiştir (Müsned, VI, 226-227, 254, 281).

Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen tek sahâbî olan Zeyd (el-Ahzâb 33/37) birkaç defa evlendi. Resûlullah’ın dadısı Habeşî Ümmü Eymen’le Mekke’de gerçekleşen ilk evliliğinden oğlu Üsâme doğdu.

Zeyd, Ümmü Külsûm bint Ukbe, Dürre bint Ebû Leheb, Hind bint Avvâm ve bazı rivayetlere göre Ümmü Mübeşşir adlı hanımlarla da evlilik yaptı. Bedir Gazvesi’nden sonra da Resûl-i Ekrem’in halası Ümeyme’nin kızı Zeyneb bint Cahş ile evlendi. Ancak bu evlilik geçimsizlik yüzünden sürdürülemedi. Evlenmelerine bizzat aracı olan Hz. Peygamber onların ayrılmasını arzu etmese de Zeyneb’in sırf Peygamber’in tavsiyesiyle yaptığı bu evlilik boşanma ile sonuçlandı. Resûl-i Ekrem bu duruma üzüldü. Daha sonra konuyla ilgili âyetin inmesiyle (el-Ahzâb 33/37) Câhiliye döneminden kalma, evlâtlıkların boşanmış eşleriyle evlenme yasağı âdeti kaldırıldı ve Resûl-i Ekrem Zeyd’in boşadığı Zeyneb ile evlendi. Zeyneb’i kocasından Hz. Peygamber’in ayırdığı iddiası doğru olmadığı gibi -yukarıdaki âyette de belirtildiği üzere- Resûl-i Ekrem Zeyd’e eşini boşamamasını telkin etmiştir. Resûlullah’ın Zeyneb’le evlenmesinin asıl sebebi sözü geçen katı Arap âdetinin bizzat onun uygulamasıyla ortadan kaldırılmasıdır. Öte yandan Resûl-i Ekrem’in Zeyneb’i ev ortamında örtüsüz halde gördüğü ve gönlünün ona kaydığı yolundaki rivayetler muteber değildir. Bu rivayetler, Hz. Peygamber’in daha önce yakından tanıdığı Zeyneb’i hiç tanımıyormuş intibaı uyandırması bakımından da problemlidir. Onun Zeyneb’i bizzat Zeyd aracılığıyla istediğine dair sadece Enes b. Mâlik’ten nakledilen garip rivayet (meselâ bk. Müslim, “Nikâḥ”, 89) ihtiyatla karşılanmalıdır.

Resûl-i Ekrem, Mûte Savaşı için orduyu yola çıkarırken sancağı Zeyd’e vererek, “Eğer Zeyd şehid olursa sancağı Ca‘fer (b. Ebû Tâlib) alsın, o da şehid düşerse Abdullah b. Revâha alsın” demişti. Üç sahâbî de bu sıraya göre şehid oldu. Resûl-i Ekrem şehâdet haberini Medine’de ashabına göz yaşları içinde bildirdi ve şöyle dua etti: “Allahım, Zeyd’e mağfiret et! Allahım, Zeyd’e mağfiret et! Allahım, Zeyd’e mağfiret et! Allahım, Ca‘fer’e mağfiret et! Allahım, Abdullah’a mağfiret et!” Sa‘d b. Ubâde, ölülerin arkasından ağlamayı yasaklayan Resûl-i Ekrem’in Zeyd için göz yaşı dökmesini garipseyince Resûl-i Ekrem şunları söyledi: “Bu, sevgilinin sevgilisine olan özlemidir.” Zeyd’in elli beş yaşında şehid düştüğü kaydedilir.

Zeyd’in oğlu Üsâme de Hz. Peygamber’e yakınlığıyla bilinen, onun güvenine ve iltifatına mazhar olan sahâbîlerdendi. Zeyd beyaz tenli olduğu halde Habeşî bir anneden doğan Üsâme’nin koyu esmer oluşu bazı münafıkların onun nesebi hakkında dedikodu yapmasına yol açmıştı. Bunun üzerine çağrılan meşhur nesep âlimi Mücezziz el-Müdlicî’nin aynı yatakta uyuyan Zeyd ile Üsâme’nin yorganın dışına çıkmış ayaklarına bakarak, kim olduklarını da bilmeden, “Bu ayaklar birbirindendir” dediği rivayet edilir. Bu dedikodunun münafıkların da güvendiği bir bilirkişinin sözleriyle ortadan kalkması Hz. Peygamber’i çok sevindirmiştir (Buhârî, “Ferâʾiż”, 30).

Resûl-i Ekrem, vefatından kısa bir süre önce Bizans’a gönderilmek üzere hazırlanan (Safer 11 / Mayıs 632) ve içinde Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in de bulunduğu ordunun kumandanlığını Üsâme’ye verince bazı kişiler hoşnutsuzluklarını dile getirmiş, Resûlullah bir hutbe irat ederek bunun sebebini açıklamış ve Üsâme’ye uyulmasını emretmiştir (Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 62-64). Zeyd’in Üsâme dışında Zeyd ve Rukayye adlı iki çocuğu daha vardır. Ağabeyi Cebele de sahâbedendir. Cebele, kendisine sorulan, “Sen mi büyüksün Zeyd mi?” sorusuna, “Ben Zeyd’den önce doğdum, ama o benden büyüktür” şeklinde cevap vermiştir.

Hişâm b. Muhammed el-Kelbî’ye Kitâbü Zeyd b. Ḥâris̱e adlı bir eser nisbet edilmektedir (İbnü’n-Nedîm, s. 142). Temmâm er-Râzî’nin Cüzʾ fîhi İslâmü Zeyd b. Ḥâris̱e ve ġayrihî min eḥâdîs̱i’ş-şüyûḫ adlı risâlesi İbnü’l-Mibred’in iki eseriyle birlikte neşredilmiştir (nşr. Muhammed Sabâh Mansûr, Beyrut 2003). Ayrıca Muhammed İbrâhim Hizme’nin Zeyd ve Üsâme lemeḥât mine’l-İslâm (Kahire 1964), Ahmed Abdülcevâd Dûmî’nin Zeyd b. Ḥâris̱e (Sayda 1973), İbn Abdüşşekûr’ün Sîretü ḥażreti Zeyd b. Ḥâris̱e (Lahor 1983), Mahmûd Şît Hattâb’ın Ḳādetü’n-nebî el-ḳādetü’ş-şühedâ fî Muʾte Zeyd b. Ḥâris̱e el-Kelbî (Beyrut 1990), Resmî Ali Âbid’in Zeyd b. Ḥâris̱e (Amman 2002) ve Afîf en-Nablusî’nin Zeyd b. Ḥâris̱e rabîbü’n-nübüvve (Beyrut 2004) adlı eserleri burada zikredilmelidir.

(https://islamansiklopedisi.org.tr/zeyd-b-harise)

Zeyd bin Harise (ra) Sevgili Peygamberimize (asm) risalet görevi verilmeden önce evlatlık olmuş bir kişidir. Sevgili Peygamberimiz İslâmiyetten önce de, adâlet, insaf, merhamet, insan sevgisi, güler yüzlülük, kerem, cömertlik, ahde vefa (sözünde durma.), emânete riâyet, yardım severlik, fedâkârlık, güvenilirlik, mazlûmu, düşkünü, fakîri koruma, çocuklara sevgi ve muhabbet gösterme, dürüstlük, doğru sözlülük, nezâket, tevâzu, i’tidâl, insanları güzel sûrette idâre etme, cesâret ve şecaat gibi görünür-görünmez, bilinir-bilinmez her türlü güzel ahlâkı tamamlamak için yaratılmış, her bakımdan, gelmiş-gelecek bütün yaratılmışlardan üstün olan herkesin i’timâdını kazanarak “el-emîn (güvenilir)” unvanını alan bir şahsiyettir. Peygamber Efendimizden (asm) gördüğü güzel mu’âmeleden dolayı Zeyd bin Harise, O’nun yanından asla ayrılmak istemedi.

Anne ve babası oğullarının nereye götürüldüğünü, ne yapıldığını bilmiyorlardı.

Zeyd’in babası Harise, evlad ateşiyle yanıp tutuşuyor, diyar diyar dolaşarak oğlunu arıyordu. Yemen’den çeşitli ülkelere giden akrabalarına ve tanıdıklarına sıkı sıkı tenbîh ederek, oğlu Zeyd’den bir haber getirmelerini istiyor, şiirler söyleyerek, gözyaşı döküyordu. Oğluna olan hasretini dile getiren şiiri aşağıdadır:

Ağladım Zeyd’ime bilmem ne yaptı?
Sağ mı yoksa ona ecel mi çarptı?

Sorma ey gönül beyhude onu!
Bilemezsin mezarı ya ova, ya sarptı.

Zeydim, yavrum! gidenin geri döneceğini bilsem âh!
Senden başkasının dönmesini istemem vallah!

Anarım esince rüzgâr, nerede bir çocuk görsem; onu,
Ve doğarken güneş hatırlatıyor seni her sabah.

Feryad, ciğerparem için binlerce feryâd!
Binerek hayvanıma ararım, hâlim olsa da berbâd.

Ben ve bineğim bilmeyiz ne usanmak ne bıkmak.
İhtimalken oğlum bulunup karşıma çıkmak.

Ne kadar ümid insanı aldatsa da o fânidir nihâyet,
Oğullarım! Kays, Amr, Yezîd, Cebel; Zeydim size emânet.

İslâmiyetin gelmesinden bir süre sonra Benî Kelb kabilesinden Kâ’be’yi ziyârete gelenlerden bazıları Hazreti Zeyd’i görerek tanımışlar, Hazreti Zeyd onlara: “Ailemin benim için feryâd figan edeceğini bilirim, şu beyitleri onlara ulaştırın” diyerek aşağıdaki şiiri yazıp vermiştir:

Yanıyor yüreğim uzağım ben yuvamdan
Komşuyum Kâ’be’ye uzaksam da anam-babamdan

Üzüntünüz sakın kalbinizi yakmasın.
Benim için feryadınız arşa değin çıkmasın.

Hamd olsun Mevlâya öyle bir yuvadayım,
Ki gördüğüm şeref ve hayırdan hep duâdayım.

Gün gledi Zeyd bin Harise bulundu, ancak, o ailesini değil, Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) evini seçti.

Babası ve amcası artık bizi tercih eder, Zeyd’i alıp götürürüz diye bekliyorlardı. Zeyd:

“Ben hiç kimseyi size tercih etmem. Siz benim hem amcam, hem de babam makamındasınız. Sizin yanınızda kalmak istiyorum” dedi.

Babası ve amcası hayretler içinde şaşırıp kaldılar. Babası, kızarak Zeyd’e; “Yazıklar olsun sana, demek ki, sen köleliği hürriyete, annene, babana ve amcana tercih ediyorsun?” dedi. Zeyd de babasına: “Babacığım ben bu zattan öyle bir şefkat ve muâmele gördüm ki, O’na kimseyi tercih edemem” cevâbını verdi.

(http://www.ehlisunnetbuyukleri.com/Hayatlar/EshabiKiram/Detay/ZEYD-BIN-HARISE-radiyallahu-anh/915

Evet, bir yazımızda daha bir Sahabe Efendimizi bilenlere hatırlattık ve bilmeyenlere tanıttık. Elhamdülillah. Haftaya inşallah, Câfer bin Ebu Talib ve daha sonraki hafta da Usame bin Zeyd hakkında bilgi sunacağız. Ve böylece bu yazı serisini de sonlandıracağız. Haydi hayırlısı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Sandal Arşivi