12 yılın emeğini tek sınava sığdırmayın
Öztuna Norman “12 yıllık bilginin tek bir yılda kontrol edilmesi ve sınanması doğru değildir. Bu kadar hayati bir sınavın mutlaka adilane ve herkes için...
Öztuna Norman “12 yıllık bilginin tek bir yılda kontrol edilmesi ve sınanması doğru değildir. Bu kadar hayati bir sınavın mutlaka adilane ve herkes için kabul edilebilir bir metod ile yapılması gerekir. Benim önerim lise eğitiminin her döneminin sonunda o döneme ait bilgilerin merkezi bir sınavla yoklanması ve isteyen öğrencilerin her yıl, geçen yıllara ait sınavlara da istediği kadar girmesinin sağlanmasıdır” ifadelerini kullandı. Bu hafta Türkiye'de eğitim sektörünü ve dershaneciliği en iyi bilen uzman bir eğitimci ve işadamı Öztuna Norman' ı konuk ediyoruz. Öztuna Norman; Türkiye'de " Eğitim Koçluğu" kavramını ilk kullanan bir eğitimcidir. Konuğumuzla enine boyuna eğitimi, dershaneciliği ve eğitim koçluğunu konuştuk. Öztuna Norman, kendinizi bize tanıtır mısınız lütfen? Öğretmen anne ve babanın çocuğu olarak 1972 yılında anne ve babamın görev yeri olan Bitlis’in Tatvan ilçesinde dünyaya geldim. İlk, orta ve lise eğitimimi Ankara’da tamamladım. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik bölümünden 1993 yılında mezun oldum. O tarihten itibaren dershanelerde matematik öğretmeni olarak çalışmaya başladım. 2004 yılında kendi dershanemi açtım. 2006 yılında Eğitim Koçluğu yapmaya başladım. 2009 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın daveti üzerine Ankara’da bulunan Anadolu ve Fen Lisesi müdür yardımcılarına ve yöneticilerine yönelik “Eğitim Koçluğu Sertifika” programının eğitimciliğini üstlendim. Ayrıca birçok Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulda ve özel okulda seminerler verdim ve vermeye devam ediyorum. Halen eğitim koçluğu ve dershanecilik faaliyetlerini yürütmekteyim. İki yıldır da TV6 kanalında “Eğitim Güzeldir” isimli bir program yapıyorum. Uzun yıllardır dershanecilik yapmışsınız. Öğrenci yetiştirmişsiniz. Türkiye’de bu gün itibariyle dershanecilik hangi noktada? İzin verirseniz önce dershanelere olan ihtiyacın sebebinden başlayarak sorunuza cevap vereyim. Bildiğiniz üzere lise eğitimini tamamlayan öğrenciler lise eğitimin son yılında ÖSYM’nin düzenlediği sınava girerek üniversitelere yerleşmektedirler. ÖSYM’nin yaptığı sınav içerik olarak tüm ortaokul ve lise eğitimini kapsamaktadır ve sınav test şeklinde uygulanmaktadır. Son yıl sınava girecek öğrenciler önceki yılların konularını hatırlamak ve alışık olmadıkları test sınavına yönelik beceri elde edebilmek için dershanelere ihtiyaç duymaktadırlar. Çünkü eskiye dönük bu kadar konuyu tek başlarına hatırlamaları mümkün değildir. Bu sebeple, dershaneler aslında bir zorunluluk haline de gelmiştir demek yanlış olmaz. İşleyen bu düzen hükümetin aldığı” dershaneler kapanacak “ kararıyla tam bir kaosa ortamı yaratmıştır. . Bazı dershaneler Temel Liselere dönüşmüştür, bazıları kapanmıştır ve onlarca özel okul açılmıştır bu süreçte. Yaşanan belirsizlik ise en çok öğrenci ve velileri etkilemiştir. Ekonomik anlamda dershanelerin yaşadığı sıkıntıların ise boyutu gerçekten çok büyüktür. Bu yüzden birçok davalar açılmış, Milli Eğitim Bakanlığı da bu kararlara göre yeni uygulamalar getirmiştir. Sonuç olarak geçen yıl içerisinde Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın aldığı son kararlara göre ise önümüzdeki yıldan itibaren dershane sahipleri isim değiştirerek Özel Öğretim Kursu adını alarak eski yöntemlerle çalışmaya devam edecektir. Sorunuzun cevabına gelince, tüm taraflar adına halen belirsizlikler devam etmektedir. Peki sizce öğrenciler sınava hazırlık sürecinde hangi kurumlarla yollarına devam etmelidir? Bence sınava hazırlık merkezleri geçmiş dönemdeki gibi çalışmalarını sürdürdüklerine göre çocukların yine okullarında kalarak dershanelerden yardım almak suretiyle sınavlara hazırlanmaları formasyon açısından daha doğrudur. Çünkü bu süreçte birçok öğrenci okullarından ayrılarak Temel Liselere gitmek zorunda kaldı ki, bu durum öğrencileri psikolojik anlamda, velileri ise ekonomik anlamda çok yıpratmıştır. Okul bir yaşam alanıdır. Çocuklar bütün yıllarını 100 metrekarelik bahçeleri olan Temel Liselerde geçirmek zorunda kaldılar. Sosyal faaliyetlerden uzaklaştılar. Böyle bir sistemin çocuğun gelişimine zarar verdiği aşikârdır. Okullardan ayrılan öğrenciler son yıllarını tam bir psikolojik baskı altında ve sosyallikten uzak geçirdiler. Bu sebeple böyle bir sistemi kabul etmek mümkün değildir. Zaten birçok kişi ve kuruluş Özel Öğretim Kursu açarak eski adıyla dershanecilik yapmak üzere sisteme dâhil olmaya başlamıştır. Dershaneye giden bir öğrenci sınavlarda kesinlikle başarılı olur diyebilir miyiz? Maalesef hayır. Önemli olan verimli çalışmayı öğrenebilmek ve planlı olabilmektir. TV izleyerek ip cambazı olamazsınız. Dolayısıyla sadece ders dinleyerek de sınavlarda başarılı olamazsınız. Bu yüzden başarı için gerekenler; planlı olmak, iyi hedef belirlemek, motive olmak ve pratik yapmaktır. Siz Türkiye’de” Eğitim Koçluğu “ kavramını ilk kullanan eğitimcisiniz. Bize biraz eğitim koçluğundan ve çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Benim amacım aslında öğrencilere ve velilere eğitim kaynaklı yaşadıkları sorunlarda yapıcı ve gerçekçi çözümler üretmekti. Bu kavramı da tesadüfen buldum diyebilirim. Sonraki yıllarda Koçluk ve Eğitim Koçluğu farklı şekillerde kullanıldı. Halen inanmakta olduğum fikrimi buradan sizin aracılığınızla paylaşmak isterim; Eğitim koçluğunu bence sadece eğitimciler yapmalıdır. Öğretmenlik formasyonuna sahip olmayan kişilerin eğitim koçu olması mümkün değildir. Çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Eğitim Koçluğunun yurt dışındaki tanımı şudur: Bir kişinin bir başka kişiye ve bir gruba tecrübelerini aktarabilme yeteneğini kazandırmak. Türkiye’de ise eğitim halen büyük bir sorun olduğu için bir takım kişiler 30 saatte aldıkları kişisel gelişim seminerleri ile eğitim koçu olduklarını söyleyerek öğrencilere yardım etme ve danışmanlık yapma çabası içine girmişlerdir. Ben bunun tehlikeli olduğuna inanıyorum. Koçluk ise kişisel gelişim yöntemlerinin uygulama alanıdır ve her insan için gereklidir. Özetle öğrencinin eğitim hayatını planlamak, yönlendirmek ve danışmanlık yapmak ancak öğretmenlerin işi olmalıdır ve sadece bu kişilere eğitim koçu denilmelidir. Benim çalışmalarım da bu yöndedir. Bizim eğitim sistemiz de öğretmenler öğrenciye dersi anlatır ve başarılı olması içinde “bol bol soru çöz “ve “sürekli tekrar et “der. Çocuk için bu tavsiyeler tanımsız olduğu için de bir türlü ne yapması gerektiğini bilmez. Ben izninizle size bir örnek vereyim. Bir doktor size çocuğunuzla ilgili “çocuğunuz çok hasta, hemen gidip en güçlü antibiyotikten alıp avuç avuç verin” derse bu tavsiyeyi uygular mısınız? Bizim eğitim sistemimiz maalesef her öğrenciye bu tavsiyeyi veriyor. Ortada tarifi net olan bir reçete olmadığı için de çocuklar bu tavsiyeyi uygulayamıyor. Ebeveynler de çocuklarının çalışmadığını görünce çocuklarına ,“git biraz soru çöz “veya “git bir şeyleri tekrar et” diyor. Nasıl çalışacağını bilmeyen öğrenciyle veliler arasında bu sefer gerilim başlıyor. İşte ben bu konuda reçete yazan bir eğitimciyim. Çünkü öğrencilere ne yapacaklarını saat saat, gün gün tarif ederseniz yaparlar. Plan yapmak kolay değildir. Plan yapmak bir matematik bilgisi ve tecrübe gerektirir. Benim yöntemlerimde kesinlikle matematiksel olarak hazırlanan, elle tutulan ,gözle görülen ve uygulaması çok basit yöntemlerdir. Planı olan öğrenci ne yapması gerektiğini bilir ve günü gününe yapar. Bu sayede başarı da doğal olarak gelir ve evde eğitim kaynaklı gerilimler de son bulur. Benim tüm çalışmalarım öğrenciye özel çalışma programı hazırlamak üzere geliştirilmiş yöntemlerdir. Türkiye’deki eğitim sisteminin eksiklilerini bize değerlendirir misiniz? Sürekli değişen sınav sistemleri en büyük eksiklilerden biridir. Kabul etmek gerekir ki değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Ancak konu eğitim-öğretim olunca konuyu ikiye ayırmak gerekir. Eğitim içeriklerinin ve eğitim yöntem ve tekniklerinin değişmesi doğaldır. Bizim eğitim sistemimizin içinde de bu tür değişiklikler çağa ayak uydurmak adına zaten yapılmaktadır. Sıkıntılı olan konu sürekli olarak ülkemizdeki sınav sistemlerinin değiştirilmesidir. Bu değişim doğru değildir. Her yıl hem sektör temsilcileri hem de öğrenci ve veliler endişe yaşamaktadır. Bu sebeple sınav sistemlerinin değişmemesi gerekmektedir. Ülkemiz de mesleki eğitim maalesef yok olmak üzeredir. Bakanlığın bu konuda mutlaka ve acilen bir çözüm üretmesi gerekmektedir. Sanayiciler ara ve hatta ana eleman bulmakta zorluk çekmektedirler. Bir ülkenin ekonomik açıdan büyümesi önce eğitim ile sonra sanayisinin güçlenmesi ile mümkündür. Ülkenin sosyal ve kültürel olarak gelişmesi ise sanata ve spora önem vermesi ile mümkündür. Bizim ülkemizde maalesef sanata ve spora da yeteri kadar önem verilmemektedir. İş garantisi olmaması sebebiyle birçok çocuk sanattan ve spordan uzaklaştırılarak akademik çalışmalara yönlendirilmektedir. 80 milyonluk bir nüfusa sahip Türkiye’nin tüm spor dallarında ve sanat dallarında Dünya çapında başarılar elde etmesi gerekirken maalesef hep sınıfta kalmaktayız. Bu kadar büyük bir nüfustan yetenekli insanların çıkmaması mümkün değildir. Devletimizin tüm kurum ve kuruluşlarının bu konuya eğilmesi gerekmektedir. Yetenekli öğrencilerin keşfedilmesi, eğitilmesi, korunması ve yaşatılması gerekmektedir. En önemlisi de bu öğrencilerin gelecek kaygısı yaşamayacağı bir sistemin kurulması gerekmektedir. Ülkemizdeki bir başka sorun ise dil eğitimidir. Biz ülkece yabancı dil konuşamıyoruz. Yurt dışında özellikle Avrupa ülkelerinde her birey en az 1 yabancı dili ana dili gibi konuşmaktadır. Çoğu kişi birkaç dil bilmektedir. Biz ise henüz İngilizceyi öğrenemedik ve öğretemedik. Lider bir ülke olmak istiyorsak bu soruna da çözüm bulunması şarttır. Son olarak da öğrencilerin yanlış meslek seçimlerine sebep olan uygulamaların büyük bir hata olduğunu vurgulamak isterim. Öğrencilerimiz Üniversite Seçme Sınavına girdikten sonra aldıkları puana göre Üniversite ve bölüm seçmektedir. Öğrencilere daha önceden hiçbir şekilde meslekler tanıtılmadığı için de sadece kulaktan dolma tavsiyeler ile anne ve babaların yönlendirmeleri sonucunda meslek seçimi yapmaktadırlar. Bu durum bilinçsiz bir tercih yapmalarına sebep olmaktadır. Kişilik özelliklerini ve yeteneklerini önemsemeden yapılan tercihler sonucunda bir çok öğrenci mutsuz olmakta, istemediği bölümleri okumakta dolayısıyla da kendilerine uymayan bu meslekleri icra etmekte zorluk yaşamaktadırlar. İş hayatlarında üretkenlikleri azalmakta ve üzgün bir toplum haline gelmemize sebep olmaktadırlar. Sizin eğitim sistemindeki eksiklik ve hatalara yönelik çözüm önerileriniz var mı? Aktarmaya çalışayım. Öncelikle dil eğitimi için birkaç tavsiyem olabilir. Kreş ve anaokullarında tüm faaliyetlerin ve oyunların İngilizce yapılması çocuklara İngilizce konuşmayı öğretecektir. Bu bir zorunluluk olursa bütün gününü yabancı dil konuşarak geçiren bir çocuğun en azından konuşmayı öğrenmemesi mümkün değildir. İlköğretimin ilk 4 yılında ise İngilizce yazma ve konuşma pratikleri ile öğrencilerin takviye edilmesi yeterli bir dil eğitimi için şarttır. Öğrenci 5 sınıfa geçtiğinde ise eğitime bir yıl ara verilerek bu sefer de ikinci bir yabancı dil seçilerek ilk 4 yılda görülen eğitimlerin tekrarı gün boyu bu dilde yapılabilir. Aktiviteler ve kişisel gelişimlerini destekleyici faaliyetler yine bu dilde yapılarak ikinci dil için öğrencinin en azından yine bu dili konuşması sağlanmış olur. İkinci 4 yılda hem İngilizce hem de ikinci yabancı dil pratik yaptırılarak pekiştirilebilir. Liseye geçişte aynı uygulama 3. yabancı dil için tekrar edilebilir. Sanat ve spora yönlendirme konusunda ise İlgili bakanlıklar öğrencilere yetenek testleri uygulayarak çocukların eğilimlerini tespit edebilir. Yeteneği tespit edilen öğrenciler özel olarak eğitime tabi tutulabilir. Bunun için öğrencilerin hem ilkokula başlarken hem de 5. Sınıfa geçerken ülke çapında taranması gerekir. Yetenekli öğrencilerin Devletin himayesinde yetenekleri doğrultusunda eğitimlerinin sürdürmesi bu çocukları mutlaka başarılı kılacak ve velilerde gelecek kaygısı yaşamayacaklardır. Değerlerin bulunup çıkarılması ve korunması ancak Milli politikalar ile mümkündür. Meslek liselerinin işlevliğinin arttırılması için ise Sanayiciler tarafından, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılacak ortak çalışmalar ile mümkündür. Gerçek ihtiyacın belirlenmesi ve Meslek Liselerindeki teknik alt yapının oluşturulmasına Sanayicilerin oluşturduğu Kuruluşlar ve dernekler önderlik etmelidir. Meslek liselerinde okuyan öğrencilerin staj imkânlarını arttırmak şarttır. Bunun için gereken kanuni düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır. Staj imkânı bulamayan öğrenciler sadece teorik bilgilerle mezun olmaktadır. İşverenler ise staj yaptırmak istemekte ancak kanuni ve maddi yükümlülükler yüzünden stajyer alamamaktadır. Bu konuda mutlaka ilgili tarafların bir araya gelerek bir ortak akıl ve yöntem geliştirmeleri gerekmektedir. Öğrencilerin meslek seçimlerindeki yanlışlıkları gidermek için okullarda meslek tanıtım seminerlerinin ve iş yeri ziyaretlerinin zorunlu hale gelmesi gerekir. Sadece duyduklarınızla ve ya tavsiyelerle meslek seçemezsiniz. Meslekleri tanıyan bir öğrenci daha doğru bir meslek seçimi yapabilir. Özellikle iş yeri gezileri öğrencilere meslek seçiminde ciddi anlamda kolaylık sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki mutlu olmak çok para kazanmak değildir. Mutlu olmak sevdiğiniz işi yapmak demektir. Ve ancak işini seven insanlar üretken olabilirler. İş hayatında üretkenliği ve verimliliği artan kişiler bu ülkeyi hak ettiği ülkeler seviyesine çıkaracaktır. Son olarak üniversite seçme sınavları için bir tavsiyede bulunmak isterim. 12 yıllık bilginin tek bir yılda kontrol edilmesi ve sınanması doğru değildir. Bu kadar hayati bir sınavın mutlaka adilane ve herkes için kabul edilebilir bir metot ile yapılması gerekir. Benim önerim lise eğitiminin her döneminin sonunda o döneme ait bilgilerin merkezi bir sınavla yoklanması ve isteyen öğrencilerin her yıl, geçen yıllara ait sınavlara da istediği kadar girmesinin sağlanmasıdır. Bu hem öğrenci üzerindeki baskıyı azaltacak hem de yapılan hataların telafisini sağlayacaktır. Veliler açısından da ekonomik bir rahatlama olacaktır. Okul yazıları ise sadece öğrenciyi kontrol etmek yapılmalıdır. Öğrenci başarı notları ilden ile okuldan okula değişmektedir. Bu eşitsizlik ve adaletsizlik sınav sisteminin temelindeki bombadır. Bu uygulama ile çocuklar yazılı notu baskısından ve etikten uzaklaşmış öğretmen ve yöneticilerin uygun olmayan yönlendirmelerinden de kurtulmuş olacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.