Hüzünlü bir veda

Bir ilk yaşandı Türk siyasi hayatında. Ancak totaliter rejimlerde olabilecek bir değişim disiplini yaşandı. Demokrasilerde hiç kimsenin tevessül edemeyeceği,...

Hüzünlü bir veda
Yayınlanma:
Güncelleme:

Bir ilk yaşandı Türk siyasi hayatında. Ancak totaliter rejimlerde olabilecek bir değişim disiplini yaşandı. Demokrasilerde hiç kimsenin tevessül edemeyeceği, ederse de sonu felaket olabilecek bir tercih, bir değişim/değiştirim yaşandı. Muhalefet partileri cılız bir karşı harekete dahi tahammül edemezken, çeşitli bahanelerle atlatmaya çalışırlarken %50 oy almış bir başbakanı değiştirmek biraz cüretkar bir iş olarak görülse de başka bir zamanda görülemeyecek bir risk alma, rest çekme hareketidir. Bu ayrılış, Sayın Davutoğlu’nun dediği gibi” kendi tercihi olmayan” mecburi bir ayrılma, zoraki bir ayrılmaya zorlama hareketidir. Oluşan hoşnutsuzluğu hem kamuoyunda hem kendi şahsında hem de farklı şehirlerde tezahürlerini görmek mümkündür. Zaten kendisi de “kamuoyundaki rahatsızlığın” farkında olduğunu ifade ederken işin rahatsızlık verici noktada bir iş olduğunu ifade etmektedir. Yani “haksızlığa uğradığını” ifade etmektedir. Sayın Davutoğlu’nun ayrılış konuşmasında Sayın Erdoğan’dan hiç bahsetmemesi de elbette kırgınlığın ifadesidir. Zaten yapılan işin hangi nefis olursa olsun her nefse hatta bunu yapan ve yapılmasına vesile olanların nefislerine bile ağır gelecek nahoş bir iştir. Bunu dava adamı fedakarlığı ile ispat etmeye çalışmak bu kılıfa sokmak, yapılanı hafifletmek amacına yöneliktir. Şayet şu anda yüz vekil “düşün peşime” denecek olsa hemen ”evet arkandayız” deseler ne bu tür bir konuşma ne de dava adamlığı sadakati kalırdı. Katlanmaktan başka bir çare olmadığı için bu üslup tercih edilmiştir. Sayın Davutoğlu alim tevazuu ve bilim adamı olgunluğu ile karşılamıştır. Kendisine yakışanı yapmıştır. Mevlana’nın “incinsen de incitme” düsturu gereğince tam bir Mevlana gönlü ile karşılamıştır. Sayın Davutoğlu’nu da incitmemek gerekirdi. Her yeni göreve gelene ”kırıp dökmeden” diye tavsiyede bulunur dostları. Bu iş kırıp dökerek yapılmıştır. Sayın Davutoğlu’nun kırıldığını tavırlarından, konuşmalarından anlamaktayız. Böyle ifade etmektedir. ”Ben her şeyi açık seçik söylemiyorum siz anlayın” demek istemektedir. Unutulmamalıdır ki “balçıkla yapılan yağmurla yıkılı” diye bir söz vardır. Şimdi devlet yönetimi mekteplilerden alaylılara geçmiştir. Göreceğiz bilimsel dayanakları olan bir idare mi yoksa şartların gerektirdiği gibi hareket edenlerin yönetimi mi daha faydalı başarılı olacaktır göreceğiz. Sayın Ahmet Davutoğlu’nun bir başka şikayeti ki bence bütün konuşmasının, bütün tavrının özeti bu cümleydi. ”Birimizin gururu ve haysiyeti hepimizin namus davası olmalıdır”. Gerisi boş bütün söylenenler havanda laf dövmektir. İşte kırgın mı, neden kırgın, nasıl olmalıydı? sorularının cevabı burada yatıyor. Biz de aynı kanaatteyiz. Hani müslümanın haysiyetini kendimizinki gibi bilip saygılı olmak vardı ya…Hani kul hakkı vardı ya… Hani “yerine koymak” vardı ya…Hani incinmek ve incitmek vardı ya… Kongre salonundaki halef selefin tavırları tam bir ibretlik görüntüydü. Binali Beyin oğlunun kongreyi tek başına takibinin gösterilmesi de bana Singapur macerasını hatırlattı. Yeni başbakan, yeni tastan su içmek tatlı olur”muş göreceğiz bu tatlılık sona erdikten sonraki hali. Başka bir partiden devralınmadığı için de “enkaz devraldık” edebiyatı yok artık. Daha çok sol partiler geçmişi kötülemek, muhtemel başarısızlıklarına kılıf hazırlamak için enkaz edebiyatı yaparlar. Osmanlı’daki padişah değişimlerinde de hep kendi yapacaklarını anlatırlar, geçmişi, eskiyi asla dile getirmezlermiş. Buna benzer bir devralışla değişim yaşanmaktadır. Memlekete hayırlar getirmesi, hayırlara vesile olması, büyük bir devletin bakiyesi büyük bir devleti yönettiklerinin idrakinde olarak çalışmaları en samimi beklentimizdir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.