İki gençliğin hikayesi

'Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Akıl çağıydı, aptallık çağıydı. İnanç devriydi, şüphe devriydi. Işığın mevsimiydi, karanlığın...

İki gençliğin hikayesi
Yayınlanma:
Güncelleme:

'Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü. Akıl çağıydı, aptallık çağıydı. İnanç devriydi, şüphe devriydi. Işığın mevsimiydi, karanlığın mevsimiydi. Umudun baharını, umutsuzluğun kışını yaşıyorduk. ' Charles Dickens Londra ile Paris'i bu satırlarla anlatmaya başlamıştı tam 157 yıl önce yayımlanan ''İki Şehrin Hikayesi'' adlı kitabında. Birbiri ile tezat bu kadar cümleyi aynı dönem şehirleri için kurmuştu Dickens. Aynı çağda yaşanılan farklı hayatları gözler önüne sermek istercesine ümit ile ümitsizliği işlemişti romanında. Yıllar evvel daha lise sıralarında otururken okudum bu kitabı. Kıyas yapabilmeyi bu kitaptan öğrendim ve kendimce bir başucu kitabı oldu o zamanlar benim için. Sonraları Kayseri Ve Kırşehir'in tarihsel gelişimini kıyasladığım ve Dickens'a atıf yaparak başlığını 'İki Şehrin Hikayesi' koyduğum bir köşe yazısı yayımladım bu köşede. Aynı eser beni bu sefer de 'İki Gençliğin Hikayesi'ni tasavvur etmeye itti. Gençliğin eğitimini spor ve sanatsal aktivitelerini, günlük yaşantısını yani bütün dinamiklerini ele alıyoruz ama 20 yıl içerisinde bu ülkenin dümenine geçecek neslin nasıl bir siyasi kültürle yetiştiğini pek irdelemiyoruz. Bu iki gençlik öyle bir gençlik ki: yaşları aynı olan, aynı tarihlerde doğmuş, aynı teknolojik imkanlarla büyümüş, aynı okullarda eğitim almış ve halen daha aynı sıralarda yan yana oturan ama aralarında manevi tatmin ve siyasal başarı olarak dağlar kadar fark bulunan bir gençlik. Doksanlardan sonra doğmuş olan çocuklardan, yaşıtlarımdan, arkadaşlarımdan, eskilerin tabiriyle bizim jenerasyondan bahsediyorum. Bahsettiğim iki gençlikten birincisi inançlarını iktidara taşıyabilmiş ve 2000'lerden sonra hemen her sahada başarı göstermiş, imkanları değerlendirebilmiş bir gençlik. Diğeri ise yine birinci gençlik grubu gibi inandığı değerlerin peşinden gitmiş, ancak ilk gruba oranla başarı elde edememiş, kendisini ileri taşıyacak imkanlarla yeteri kadar buluşamamış muhalif gençlik. Kutsal bildiklerinin hiç mağlup olduğunu görmemiş her daim zaferin hazzını tatmış bir gençlik ile inandığı değerlerinin mürüvvetine erememiş muhalif bir gençlik. Bu yazıyı tarafların birini ötekine üstün tutmak gibi bir bayağılığa ve partizanlığa düşmeden sadece içinde bulunduğum kuşağa büyüklerimizin farklı bir pencereden bakabilmelerini sağlamak için kaleme alıyorum. Gençliğe bir de şu pencereden baksınlar: Bir tarafta büyüklerinin yaktığı meşaleyi söndürmemeye çalışan bir gençlik, diğer tarafta daha kendilerine bir zafer tattıramamış olan liderlerine el mahkum itaat eden bir gençlik. Bir tarafta zafer sarhoşluğuna kapılıp reel politikten yoksun kalabilme tehlikesi yaşayan bir gençlik, diğer tarafta mağlubiyetlerinin öfkesi ile hasmane yaşam geliştiren bir gençlik. Beraber ne yapılabilir ' in hiç sorgulanmadığı iki gençlik. Ben merkezcilikten Biz merkezciliğe adapte olmuş ve 'biz'den olmayana ifade özgürlüğü tanımaya bile tenezzül etmeyen iki gençlik. Haftanın belirli zamanlarında sanki meydan muharebesine çıkıyormuşçasına bir haz ve iştiyakla twitter muharebelerine katılan, tahammülsüz, saldırgan ve tüm bu asiliklerini bir fikrin şövalyeliğine soyunduğunu zannederek gerçekleştiren iki gençlik. Onda birini bile yaşamadıkları halde ablalarına ağabeylerine çektirilen çilelerin nedenleri üzerine fazlasıyla yoğunlaşıp böyle devam ederlerse kendi çocuklarına da bir çile mirası bırakabileceklerini önemsemeyen iki gençlik. İş birliğine değer vermeyen, koalisyona ve uzlaşıya yanaşmayan ılımlı olduğu iddia edilen iki gençlik. Ve fazlasıyla kutuplaştırılmış iki gençlik… Gençliğin adeta bir savaş düzeni ciddiyetiyle içinde bulunduğu bu psikolojik taarruz ortamı : ''Muhalif gençlik Hükümet yanlarında olmasa bile devletin kendi haklarını çiğnetmeyeceğine mutmain olduğunda, İktidara yakın gençlik ise hükümeti kaybetseler bile yine devletin kendi hukuklarının savunucusunu olduğuna inanmaları ile bir nebze çözüme kavuşturulabilir''. Yani çare, tarafların Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ve onun hukuk devleti olma vasfına güvende yatıyor. Kaygıları yok edecek devlettir. Devletimizi bu iki gençlik grubunun velisi olarak düşünürsek, gençliğin özel bir ilgi ve alakaya muhtaç olduğuna şahitlik ederiz. Siyaset üstü davranılarak gelecekteki dümenin başına geçecek olan gençlerimiz katı birer partizanlıktan ziyade birbirlerine her konuda haklılık payı bırakabilecek kadar bir hoşgörü ile yetiştirilmelerini sağlamak Gençlik ve Spor Bakanlığı'ndan hatırı sayılır bir talebimizdir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.