Avrupa ülkelerinden uzmanlar deprem için Türkiye’de

Avrupa Birliğinin (AB) 7. Çerçeve Programı kapsamında Avrupa’nın 10 ülkesindeki üniversitelerden uzmanlar, Türkiye’nin depremsellik ve tektonik iklim yapısını araştırmaya başladı.

Avrupa ülkelerinden uzmanlar deprem için Türkiye’de
Yayınlanma:
Güncelleme:

Uzmanlar hazırladığı raporu daha sonra kamuoyu ile paylaşarak, önlem alınması içinde çalışmalar yapacak. 
Son zamanlarda İran-Irak sınırında 400'den fazla kişinin can kaybına neden olan depremin yaşanması ve Türkiye'de sıklıkla meydana gelen artçı depremler, uzmanların gözünü Türkiye'ye dikti. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere, Slovakya gibi ülkelerden 10 üniversite ve 5 endüstri şirketi, Uluslararası Eğitim ve Araştırma Projesi kapsamında, depremsellik ve iklim değişikliği ile ilgili Türkiye’de araştırma yapmaya başladı.
Alert yani ‘alarm’ olarak adlandırılan Anadolu Platosu’nun incelenmeye başladığını anlatan Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Günay Çifçi, “Alert olarak adlandırılan, yani ‘tehlike sinyalleri çalıyor’ olarak adlandırdığımız Anadolu Plakasının incelenmesi üzerine, AB’nin 7. çerçeve kapsamında uyguladığı uluslararası eğitim ve araştırma projesidir. Projenin yeri Anadolu Plakası. Yani Sinop ve Samsun’dan başlayıp bütün Orta Anadolu’yu geçerek, güneyde Akdeniz’e uzanan bir alan. Projenin içerisinde Avrupa ülkelerinden 10 üniversite, Türkiye’den de Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü Sismik Laboratuarı ve İstanbul Teknik Üniversitesi yer alıyor. Genç araştırmacıların doktora projesi kapsamında eğitim ve araştırma yapılıyor” dedi.

“Birkaç milyon yıl sonra belki de Akdeniz ve Ege kaybolacak”
Anadolu Plakasının aktif faylarla çevrili canlı bir laboratuar olduğuna işaret eden Prof. Dr. Günay Çifçi, araştırmanın en önemli sebebinin Orta Anadolu’dan Akdeniz’e kadar olan alanda fay hatlarının aktif olmasının olduğunu dile getirdi.
Projenin çok önemli olduğunu vurgulayan Çifçi, “Projenin kaynağı Avrupa Birliği ama yeri Anadolu Platosu. Aslında bizim gözlerimizin önünde yeni bir Himalayalar (dünyanın en büyük en yüksek sıradağları) oluşuyor. Yani Anadolu Platosu yükseliyor. Birkaç milyon yıl sonra belki de Akdeniz ve Ege kaybolacak. Anadolu’da bir Himalayalar oluşumu söz konusu ve projenin önemi de buradan kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı.

“İstanbul’u bekleyen depremsellik ile ilgili belgesel olacak”
Projenin geçmişten günümüze kadar olan Anadolu Plakasının hem depremselliğini hem de tektonik iklim üzerine olan konuları kapsadığını belirten Prof. Dr. Günay Çifçi, projenin sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılacağını ifade etti. Proje sonunda ayrıca bir belgesel de ortaya çıkacağını dile getiren Prof. Dr. Çifçi, “Bir belgesel ortaya çıkacak ve Anadolu Plakasının araştırılması konusunda Discover Chanel, BBC gibi birçok kanal bilgilendirilecek. Projenin en önemli ayaklarından bir tanesi ise sonuçlar bilimsel ortamda kalmayacak halka da inecek. Bu kapsamda Kuzey Anadolu Fay Hattı, İstanbul’u bekleyen depremsellik konusunda bir belgesel de ortaya çıkacak” dedi.

“Türkiye açısından maalesef sıkıntılı bir döneme girmekteyiz”
Anadolu Plakası’nın iklimselliğini inceleyenlerden Comenius University in Bratislava doktora öğrencisi Müge Atalar, “Baktığımız zaman iklimsel açıdan bir soğuma döneminde olduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat bu herkesin de yorumladığı gibi ‘Havalar çok ısındı acaba deprem mi olacak’ mantığında değil. Biz bu ısınmayla doğal afetlerin aktifleşip, elimizde var olan çevresel zararlarımız neler olabilecek niteliğinde bir yoruma gitmeyi planlıyoruz. Şu an Türkiye açısından iklimsel değerlendirmeye baktığımızda maalesef sıkıntılı bir döneme girmekteyiz. Daha çok Türkiye’nin Kuzey Anadolu platformuna baktığımızda buradaki ağaçların sayısının azaldığı ve bu ağaçların yok oluşu ile birlikte erozyonel hasarın, doğal afetlerin daha çok zarar verdiği bir koşul oluştuğunu görüyoruz. Bu ise bizim tarımımızda maalesef bizi olumsuz etkiliyor. Çünkü erozyonel yüzeylerde bir tarım veya verim elde etmemiz çok sıkıntılı bir dönemi işaret ediyor” dedi.

“Bitki örtümüz değişiyor”
Anadolu Plakası’nda meydana gelen değişim ile bitki örtüsünün de değişmeye başladığını anlatan Müge Atalar, “Daha çok soğuma dönemine devam ettiğimiz için bizim bitki örtümüz değişiyor ve daha ağaçlık alanlardan ziyade otsul bir alana geçiş dönemine geldik. Genellikle bizim Karadeniz Bölgemiz yağmurlarıyla ve uzun ağaçlarıyla bilinen bir lokasyon olarak tanımlanır. Fakat şu an orda da bu kayıplarımızdan kaynaklı, hem soğuma hem de kuraklık dönemi gibi bir geçişimiz söz konusu ve buradaki verimimiz de çok düşecek. Uzun vadede değerlendirdiğimizde kısa süreli bir buzul dönem hakim olacak. Bu bizim gerek yeraltı su kaynaklarımız, gerek erozyondan kaynaklı tarımsal alandaki çalışmalarımız maalesef kötü bir verime işaret edecek şekilde değişim gösteriyor” diye konuştu.

“2020’de başlayacak soğuma dönemine erken girdik”
Türkiye’nin soğuma dönemine erken girdiğini gözlemlediklerine de değinen Atalar,”2020’de başlaması düşünülen bir soğuma dönemi söz konusuydu. Ama biz bu döneme erken giriş yaptık. Her ne kadar Türkiye bazında çok ısındığımızı, mevsimlerin değiştiğini dile getirsek de öngörülen 2020’den sonra gerçekten bir soğuma hakim olacak. Fakat şu anda soğuma döneminde yer aldığımızı ifade edebiliriz” ifadelerini kullandı.

“Bu bölgede deprem oluşturabilecek aktif faylara rastladık”
İncelemede Türkiye’den yer alan Burak Yasin Haşimoğlu da depremsellik boyutunda önemli tespitler yapıldığını ve bunun kamuoyu ile önümüzdeki süreçte paylaşılacağının altını çizdi. Şuana kadar yaptıkları incelemelerden bir bölümünü paylaşan Haşimoğlu, “Çalışma alanında ilk defa yüksek çözünürlüklü sismik veri toplandı. Ayrıca batımetri verisi toplandı. Topladığımız sismik veri bu bölgede birçok aktif fay olduğunu gösteriyor. Bu aktif faylar deprem oluşturabilecek faylar. Bu verilerde aktif fayların bulunduğunu gözlemledik ve bu fayların deprem oluşturabilecek faylar olduğunu söylüyoruz” dedi.

“Karadeniz’de minimal bir tsunami oluşturabilir”
İncelemeler sonunda Kızılırmak Deltası’nın küçüldüğünü gözlemlediklerini anlatan Haşimoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Küçülmenin nedeni debinin yüzde 95’e kadar düşmesinden kaynaklanıyor. Samsun sırtı ya da arkangenstri sırtı da aktif olarak yükseliyor. Bu sırt Karadeniz’in oluşumuyla meydana gelmiş bir sırt ve bu sırt hala yükseliyor. Yani Karadeniz hala gelişmekte ve farklılaşmakta. Bu sırtın yükselmesi ayrıca depremler oluşturabilecek fayları barındırmakta. Bu alandaki birikmiş dimanlar da zaman zaman kayıp denizaltında toprak kaymaları oluşturmuş ve bu tekrar olabilir. Denizaltında oluşabilecek toprak kaymaları, çok büyük dalgalar oluşturabilir ve minimal bir tsunami oluşup Karadeniz kıyılarında etki oluşturabilir.”

20171126aw235728_01.jpg

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.