Eflatun Neimetzade

Eflatun Neimetzade

Hocam Pokrovski’den iyi not aldım

Hocam Pokrovski’den iyi not aldım

Evveli 21 Ekim sayımızda… Hocamın yüz ifadesi değişmiş oldu. Hoş, samimi gülüşüyle söze başladı: “Rus Prenslerinin Birleşmesi ve birlikte düşmana karşı direnişi” iyi bir idea, fikir ola bilir. Fakat bunu nasıl yapacaksın? Epilogda sözler yoktur. Nerden bulacaksın? Ben: “İgor Destanı’ndan sözleri almışım ve notalara yerleştireceğim”. Hemen sözleri kendisine gösterdim. Dikkatle baktı, okudu. “Evet, bunu da iyi düşünmüşsün. Ola bilir. Devam et” dedi.

“Hocam, Poloves Dansından sonra II. Tablodaki final müziğinde büyük coşku ve zafer vardır. Hep yüksek notalarla savaş marşı gibi sesleniyor. II. Tablonun finalinde gerilim ve doruğa yükselen muhteşemlik vardır… Bu aynı zamanda İgor’un finaldeki gerilimidir. Destandan da biliyoruz ki başka Rus Prensleri İgora karşı tavır almışlardı; ona küskündüler. Sebebi de bellidir İgor, ilk savaşa gittiğinde Prensleri beklemeden tek gittiği için ona karşı haklı tavır sergiliyorlar. Hatta İgor’un dönüşünü duyduklarında bile yine küskün tavırlarını sergiliyorlar. Fakat İgor, vatanı kurtarmak için sürgünden kaçıp gelmiştir. Şimdi vatan için o Prensleri birleştirmeyi amaçlıyor. Başka nasıl tek başına savaşacaktı Han Kançak’la? Bir kere denedi esir düştü. Şimdi daha kararlıdır ve mutlaka Prens verdiği sözü tutacaktır, diye düşünüyorum. Yeniden savaşa hazırlanmalılar. Çünkü II. Perde, II. Tablonun sonu nasıl bittiğini gördük. Han Kançak Ordusu ile Rus topraklarına savaşa kalkıyor. Doğal olarak İgor da savaşa hazır olmalıdır. Zaten bu amaçla da kaçmaya karar vermiştir. Benim mantığım budur, Hocam”. Uzun, fakat olayı detaylı şekilde hocama anlattım. Şaşırdı kaldı. Kalktı, odada sağa sola yürüdü, ellerini ceplerine soktu ve karşımda durdu: “Seni kutluyorum. Başarılı bir reji yorumu anlattın. İşte reji konsepsiyonu budur işte. Dakik, mantıklı ve net sunum idi. İşte buna göre seni sınıfıma aldım. Senin “Aleko” kompozisyonunu sınavda dinleyen rahmetlik Sakavnin çok beğendiğini bana telefonda anlatmıştı. Çok ateşli anlatmışsın sınavında, dedi. Şimdi anlattığın da çok doğrudur. Ben de şüphedeydim, neden İgor evine eşine dönüyor ve opera bitiyor? Çünkü Epilog yok, sözler de yok? Sen anlatırken ben de senin gibi düşünmeye başladım. Demek ki II. Tabloda sırlar hazinesi varmış. Hadi notalarda da göster anlattıklarını bakayım?”.

Nota zaten önümdeydi. Gösterdim Hocama. Kısa ve net olarak hadiseleri beş kalemde olduğu gibi kısalttığım şekilde bir daha gözleriyle gördü ve ekledi: “Birileri Epiloğu Proloğa aktarmıştır. Rimski-Korsakov’un son müzik redaktesinde de şimdiki gibidir. Peki, Prolog nerede? Bunu aktarmamız lazım idi. Sokar (Arnold Naumoviç Sokar, Borodin hakkında Fundamentals kitabın yazarı ve bize Opera dramaturgisi dersini veriyordu) bana bir gün dedi ki, birileri Proloğu almıştır. Ama kim? Neden bunu yapmışlar?   Fakat bu günkü dersin beni çok mutlu etti. Anlattıklarına çok sevindim. Bana göre sen, Eflatun, şimdiye dek sergilenen temsillerin en güzelini yarata bilirsin”.  Boris Aleksandrov benim yorumumu sevdi ve çok mantıklı buldu… Bolşoy’daki reji derslerim hakkında ayrıca anlatacağım…

Leningrad Konservatuarını 1975 yılında bitirdim. Fakat bir yıl önce atama Sverdlovsk ( Şimdiki Yekaterinburg) Devlet Opera ve Balesi’ne oldu ve ben staj için Sverdlovsk şehrine gönderildim. Orada “Karmen” operasının provalarına başladım. Fakat rektörlük beni geri çağırdı. Rektör Pavel Serebryakov beni makamına çağırdı, başarılarımı kutladı ve önüme bir yazı koydu: “Oku bu yazıyı, Eflatun. Seni Azerbaycan devleti davet ediyor Bakü Operasına. Bak, oğlum, seni severim, biliyorsun. İlk geldiğin günü hatırlıyorum. Başvurunu kabul etmedi Pasınkov, bana geldin, olaya el koydum ve güzel de sınav yaptın, seni bölüme aldık. İyi bir öğrencisin, yetenekli birisin. Pekiyi okudun. Seni Bolşoy’da Pokrovski’de okumanı ben sakladım, çok çalışkansın, güzel de rejisör olacaksın. Çok ihtiraslısın, duygusalsın, ateşli provalar yapıyorsun. Rusya operalarında işin pek kolay olmayacak. Mani olacaklar, karşına alacaklar ve saire… Ama Bakü nasıl olsa vatanındır. Seni devlet istiyor. Beni iyi dinle, git vatanına. Diploma temsilini sergile, al diplomanı vatana dön. Sana evlat gibi bunu tavsiye ediyorum. Ha, eğer orada sıkıntın olsa Sverdlovsk Operasına her zaman döne bilirsin… Atamanı zaten ben kendim yapmışım”.

Pavel Serebryakov gerçekten de büyük filozof ve müdrik adamdı. Onu dinledim, doğru diyordu.  Ruslar sahneye bile içkili halde geliyorlar. Sverdlovsk’da midem bulanıyordu. Sanatçılara yaklaşamıyordum, uzaktan Vodka kokusu beni rahatsız ediyordu. Böyle ortamda hiç çalışamam. Bir Türk olarak sıkıntı yaşayacaktım. Serebryakov’un baba nasihatini dinledim, Bakü Operasına geldim. Bakü’de iyi Kültür Bakanı vardı. Filozof Prof. Dr. Zakir Bağırov çok nazik, sakin ve yüksek terbiye almış aydınımızdı.  Her alanı iyi biliyordu. Bana aynen şöyle dedi: “Azerbaycan Komünist Partisi Birinci Sekreteri, Sayın Haydar Aliyev’in yetmiş bir yılında Moskova’daki buluşmada, Rusya’da eğitim alan öğrencilerle buluşmasında sende vardın. Orada iştirak edenleri Haydar Aliyev kendisi takip ediyor. Onun isteği üzerine biz de seni rektörlükten talep ettik. Operada çalışacaksın. Menzil, maaş ile temin edeceğiz, dedi. Operada sizi bekliyorlar, gidin diploma temsili için çalışmalarınıza başlayın. Sıkıntıların olsa lütfen çekinmeden bana gelin”, dedi. Teşekkür ettim kendisine. Opera müdürü Azer Rzayev beni sıcak karşıladı ve bana üç seçenek sundu: “Yönetim kurulu size üç seçenek sunuyor: “Boris Godunov”, “İvan Susanin” ve “Pren İgor” operaları. Hangini istersin seçe bilirsin”.

Düşünmeden “Prens İgor” operasını sergileyeceğim, dedim. Hemen ressam Eyyup Fataliyev ile çalışmalara başladık.  Maketi Leningrad’da hazırlamıştım. Ressamla Galiskiy sahnesinde sıkıntı yaşadım. Ben, Galiskiy için köşeye sıkışmış bir ortam gerekiyor, diyordum. O ise inat ediyordu, tam tersini söylüyordu. Aldım onu, evime götürdüm ve musikini dinlemeye daldık. Dinledikçe de anlatıyordum, karakterleri; ana amacı, ideayı ve saire. Bir karakter olarak Galiski’nin basit düşündüğünü, tahta çıkmak arzusuyla yaşadığını ve çevresine zayıf, güçsüz insanları toplayarak hatta ilerde Çar olarak taktta oturacağını Aryasında söylüyordu. Kardeşi Yaroslavna’yı tahkir ediyor, bir an evvel onu Tahttan indirilmesi yollarını arıyordu. Ama korkaktı, kardeşi üzerine gittiğinde geri adım atıyor ve koşarak yok oluyordu. Saray kızlarına saldırıyor ve saire. Eyyup iyi ressamdı; saf, temiz insandı ve beni anladı, yanlış yolda olduğunu itiraf etti.

“Daha önce temsili sahnelediğimde geniş ortam yaratmıştım, tam bir Saray yapmıştım. Demek ki rejisör hatasıydı. Şimdi doğrusunu anladım. Haklısın, bozuk bir küçük köşeye sıkışmış ve orada büyük hayaller kuran bir ortam lazımdır. Bravo. Çok iyi anlattın Eflatun”, dedi. İkinci bir sahne İgor’un esirlikteki büyük aryası idi. Ben Aryayı büyük bir Çadırın içine aldım. Bu intim bir sahne idi. Aryada kendini suçluyor, esirken eşini hatırlıyor ve buradan kurtuluşun yollarını arıyordu. Sonra ziyaretine Han Kançak geliyor. Kançak ona muhteşem ortam yaratmış, burada özgün davranıyor, geziyor, fakat seksen kilometre öteye gitme yasağı vardı. Saray gibi büyük şatoda emrinde hizmetçiler, işçiler yaşıyordu. Oğlu Vladimir (geleceğin damadı) için de başka bit çadır tahsis etmişti. Ressam Eyyup ise İgor’un aryasını düz meydanda, geniş çöl ortamında düşünüyordu. “Olamaz dedim, İgor,  sahra adamı değildi, muhteşem, çav-çavlı Saray kimi ortamda canı sıkılıyor, bu zarafet onu sıkıyordu ve içtenlikle düşüncelerini söylemeye başlıyor. Kançak onu elde etmek, yeniden onunla ittifak yaratmak, birlikte hareket ederek Rus topraklarına birlikte saldırmak istiyordu. Bu amaçla onun için bütün olanakları yaratmıştı. Buna göre büyük Çadır istiyorum, her türlü zenginliği ile çalışanlar, uşaklar onun çevresinde, Avlur da ona kaçmayı çadırda teklif eder. Eyyup burada da şaşırıp kaldı: “Çok doğru ya? Bravo, vallahi. Ben önceki tertibatta böyle düşünmemiştim, rejisör de bana böyle anlatmamıştı. Neyse, çok doğrudur. Anladım seni. Aferin ay Eflatun…” Bana destek oldu, köstebek olmadı ressam. Sevdim onu, çünkü düşünecek beyni vardı ve karşı durmayı da samimilikle yapıyordu. Biz Eyyub’un evinde, çalışma odasında, tiyatrodaki atölyede çalışarak maketi ve eskizleri bitirdik ve Leningrad’a gittik. Kural böyle idi, ben maket ve eskizleri Bölümde, hocalarımın önünde savunmalıydım. Komisyon karar verecekti ve provalara başlayacaktım. Hocalarım önündeki savunmam güzel geçti. Maket ve eskizleri çok beğendiler. Sorulara cevap verdim ve her ikimizi samimiyetle kutladılar.

Kültür Bakanı, Sayın Zakir Bağırov’la anlaşmıştım. Dekor ve kostümler Leningrad Marinsk Operasının atölyelerinde yapılacaktı. Buna göre uzağa gitmedik, opera Konservatuarı’n karşısındaydı ve Başrejisör Roman Tihomirov beni çok seviyordu. Onunla dost ve kardeş gibiydik. Dekorumuzun yapımında atölyelerdeki çalışanlarla beni tanıştırdı ve içli -bicli olduk.

“Benim dostum, meslektaşım ve kardeşimdir Eflatun. Onun dekorları dünya düzeyinde olmalıdır. Maket, eskizler aladır, dikkat edin. Her şey yüksek olacaktır. Kendim de denetleyeceğim”. Böylece çalışanlarla dost olduk. Maket eskizleri, tüm ayrıntılarıyla atölyelere teslim ettik ve Bakü’ye döndük. Ben provalara başladım. Yeni müzik redaktesi ile başım baya ağrıdı… Ünlü şef Rauf Abdullayev beni tutuyordu, kardeş gibi olduk. Fakat Risman adında uyduruk, yeteneksiz bir Rus şefi bana muhalif oldu ve karşı durdu: “Ben Rus operası üzerinde alay etmenizi sevmiyorum ve koyamam ki, bizim klasik Rus operamıza yâd kalem dokunsun”, dedi, durdu. Operadakiler kargaşa yaşadılar ve ben Bakan Zakir Bağırov’a çıktım: “Lütfen geri gidiyorum, Risman da kim bana karşı çıkıyor? Ben Rus operasını ondan daha fazla seviyorum. Ben besteci partisyonunun orijinali üzerine çalışıyorum, bestekâr el yazısını sahneliyorum. Bu adam da kim? Nereden çıktı bu seviyesiz insan? Partisyonu doğru dürüst bilmiyor, bana mı ders verecektir? Ben hocalarıma gidiyorum. Bana bilet aldırın ve yola salın, lütfen”. Sinirlerim bozulmuştu: “Adam nota bilmiyor, seviyesi yok.  Sanki ben Rus operasına karşıyım. Ben Rusya’da eğitim aldım, dünya operalarını iyi analiz ediyorum. Besteci orijinali üzerine çalışıyorum.  Ben hiç de sahipsiz değilim. Benim arkamda Rus sanat adamları duruyor. Onlara gidiyordum.   Bakan, akıllı, müdrik adamdı, filozoftu, her şeyi anlıyordu ve beni sakin etti: “Acele etme. Risman belki de yorumunuzu bilmiyor. Belki de Borodin’in musikisini pekiyi araştırmamıştır. Ola bilir. Sen git Leninigrad’a. Dinlen bir az, dekorlar nasıl hazırlanır, bak ve geri dön… Ben de onunla bir konuşurum…”.

Böylece Leningrad’a hocalarımla fikir alış verişine gittim.

DEVAMI VARDIR!

eflatun-neimetzade-026.jpg

Moskova Akademik Bolşoy Opera ve Balesi Başrejisörü, reji Hocam, Prof. Dr. Boris Pokrovski’ye “Prens İgor” operasının yeni reji yorumunu anlatıyorum. Yıl 1972. Moskova.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Eflatun Neimetzade Arşivi