Abdullatif Acar

Abdullatif Acar

Oruç nimetin kıymetini öğretir

Oruç nimetin kıymetini öğretir

Ramazan ayı rahmeti, mağfireti ve bereketi bol bir aydır. Sabır, tevekkül ve fazilet ayı olan ramazanın en önemli ibadeti hiç şüphesiz oruç ibadetidir. İbadetlerin birçok hikmet ve faydaları olduğu muhakkak. Ancak onları sadece bu kriterlere göre değerlendirmek de doğru değildir.  Çünkü ibadetler Allah emrettiği için yerine getirilir. Buna rağmen hikmetleri görmekte o ibadetlere karşı iştah ve hevesimizi ceht ve gayretimizi artıran bir durumdur.  Bu bağlamda Her ibadet de olduğu gibi oruç ibadetinin de birçok hikmetler ve faydalar söz konusudur.

Oruç tutan bir insan helal olan nimetlere bile rıza-i ilahi için el uzatmaz, helali bile haram olarak görür. Ta ki elindeki nimetlerin kıymetini daha iyi anlayabilsin. Öyle değil mi ki; çoğu zaman insan nimetler elinde iken o nimetlerin kıymetini bilemez ancak o nimetler elinden alınınca değerlerini anlar. Bazen bu anlayış işe yaramaz. Mesela ömür nimeti gidince, zaman sermayesi tükenince insanlar hep geçmiş gençlik günlerini özlemle yâd ederler. “Nerede o gençlik günlerim” der o günleri dolu dolu geçirememenin ezikliğini yaşar. Sağlık hususunda da diğer fırsatlar elden gidince de aynı özlemleri duyarız. 

  Oruç ibadeti geçici bir mahrumiyetle bizi nimetlerin ne kadar önemli olduğunu öğretir. Oruç tutan insana suyun şakırtısı, ekmeyin ve yemeğin kokusu ne kadar güzel şeyler çağrıştırır.  Halbuki su aynı su, ekmeyin kokusu aynı, değişen bir şey yok. Lakin problem insanın duyuş ve hissedişinde.  Her nimet elimizin altında; uzandığımızda hemen ulaşıyoruz, yiyoruz içiyoruz, onların yok olacağı aklımızdan bile geçmiyor. Yani nimetlerin varlığı ile yoklu arasında ki farkı hep var olmaları nedeniyle göremiyoruz. Gözün, kulağın, bütün organların nimetlere alışmış olmalarındaki yorgunluk gaflet içerisinde olmamıza sebep oluyor.  Bu nedenle oruç, insanı körelen noktasından tutup kaldırırken başını kaldırıp nimetlere bakmasını sağlar, unuttuğunu hatırlatır. Nimeti hatırlayan insan onun şükrünü yerine getirme gereği duyar.

İbadetlerin hepsi bir yönüyle, şükrün ifadesidir. İbadet ederek her nimetin kendi cinsinden şükrünü ifa ederiz. Fazla malı olan bir insan onun zekât ve sadakasını vererek malının şükrünü yerine getirir; oruçla, nimetin kıymetini öğrenmenin yanında bedeninin şükrünü ifade ederiz. İlmin şükrü, onu başkalarına aktarmak ve onunla amel etmekle yerine getirir.

Şükür üç şekilde yerine getirilir; Kalp ile şükür, dil ile şükür fiil ile şükür.

Bir insan kalbiyle şükrederken her şeyi Allahtan bilir ve ona yönelir, dili ile Allah’ı hamdı sena eder; o lütuf ve ikramların şükrünü dilini ile yapar. Fiil ile şükür ise en önemlisidir. Bu da fakirlerin hakkını yani zekâtı vererek onlara yardım ederek yerine getirilir. Fiili şükür en zor olanıdır ancak Allah’ın asıl istediği şükürdür.

Vermek kayıp etme, mallardan eksilme sebebi değil, tam tersine malın temizlenme ve bereketlenme vesilesidir.   Oruç ibadetiyle şükre yönelen bir insan fakirlerin halini daha iyi anladığından onlara yardım etme hissiyatıyla dolup taşar. Yani şükrünü dilden fiiliyata döker. Bu davranış ihtiyaç sahiplerinin teveccühünü ve sevgisini kazanmaya vesile olduğu gibi yüce Allah’ın rızası ve başka ikramlarına da vesile olur.

Toplum içerisinde yaşamak mecburiyetinde olan insan huzur ve saadeti sağmak istiyorsa zengin ile fakir arasındaki uçurumu kapatmak mecburiyetindedir.  İslam dini, komşusu aç iken tok yatanın mümin olmayacağını bildirmiştir. Mümin hissiyatsız, duyarsız insan değildir. Kendi tokluğunu düşündüğü gibi kardeşlerinin tok olması gerektiğini de düşünür. Kendisine reva görmediğini kardeşlerine de reva görmez.

Bütün bu gerçeklere rağmen çoğu zaman bizim dışımızdaki insanları görmemezlikten geliyor, sadece bu dünyada yaşayanın kendimiz olduğumuzu düşünüyoruz.  Hani derler ya “Tok olan, açın halinden anlamaz.” Diye. İşte oruç tutan insan duygu ve anlayıştaki bu açığını kapatıyor. Adeta empati terapisi yapıyor. Anlayışlı bir hale gelince zaten fakirlere yardım etme hususunda fazla bir sebebe gerek kalmıyor. Bundan sonra yapılması gereken “sağ elinin verdiğini sol elinin haberinin olmaması” anlayışıyla hareket etmek. İyilik edince kimsenin taktirini beklememek; başa kakmamak, fakirleri ezmemek…

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdullatif Acar Arşivi