Türk edebiyatına yeni bir kahraman

Bu haftaki konuğumuz yazar Çiğdem Tan. Çiğdem Tan’ın ilk kitabı “Kahramanım” raflardaki yerini aldı.

Türk edebiyatına yeni bir kahraman
Yayınlanma:
Güncelleme:

Küçük bir kız çocuğunun gözünden hayatı anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya çalışan “Kahramanım”; 1980’lerin küçük bir şehir köyünden yansıtılan duygu yüklü bir öykünün içine gizlenmiş onlarca farklı yaşamı, Bahar’ın sade ve duru anlatımıyla okurla buluşturuyor.

“Herkesin yapabileceği şeyler hiçbir zaman ilgimi çekmedi.”

“İlişkilerimde süperman olmadığımı anlayıp kendi yoluma geri dönmem için hayli üzülmem ve oyalanmam gerekti.”

“Orhan Pamuk’un hak ettiği değeri yüz, yüz elli yıl sonra göreceğini düşünüyorum.”

“Sanatın sizi kendine çeken, içinizi mutlulukla dolduran sihirli bir gücü var.”

Eyüp Kara: Çiğdem Hanım, öncelikle ilk kitabınız hayırlı olsun.Sizi tanıyabilir miyiz?

Çidem Tan: Çok teşekkür ederim. İstanbul’da doğup büyüdüm, hâlen İstanbul’da yaşıyorum. Anadolu Üniversitesi İşletme ve Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinden mezun oldum. On yıla yakın iş yaşamının farklı alanlarında bulunduktan sonra tümüyle sevdiğim işe yönelmek üzere keskin bir u dönüşü yaptım. Şu an kitap editörü olarak çalışıyorum, gönüllü olarak Osmanlı Türkçesi eğitmenliği yapıyorum, okuyorum, yazıyorum, edebiyat ile iç içe bir yaşam sürdürüyorum.

Eyüp Kara: “Farklı alanlar” dediniz, daha evvel nelerle ilgileniyordunuz?

Çiğdem Tan: Uzun süre aydınlatma, kablo ve güvenlik sistemleri projeleri sattığımız, hesap kitapla uğraştığım bir işte çalıştım. İyi para kazanıyordum ve yaşam standartlarımı devam ettirebilmek için işime devam etmem gerekiyordu. Devam ettiğim sürece de işten geri kalan yaşamımda sevdiğim şeylere kafa yoracak kaliteli zamanı bulamıyordum. Bir de hayatın aile kurmak, bir ömür mutlu kalmak gibi pembe yanılgılarına aldandım, birkaç yıl da böyle kaybettim. Bir gün canıma tak etmiş olmalı; tüm yaşamımı baştan aşağı revize ettim.

Eyüp Kara: Neden yanılgı? Mutlu da olabilirdiniz…

Çiğdem Tan: Evet olabilirdim ama olmadım. Yanılgı kısmı şurada; ikili ilişkilerde mutluluk yazık ki bağıl performansla gerçekleşiyor. Boyutu her ne olursa olsun, bir ilişkiyi devam ettirebilmek için sadece sizin çabanız yetmiyor. Aslında zeki olduğumu söylerler fakat ilişkilerimde süperman olmadığımı anlayıp kendi yoluma geri dönmem için hayli üzülmem ve oyalanmam gerekti.

Bunlar size çok şey katmış olmalı…

Elbette her yaşanmışlık bir duygunun kapısını aralamaktır ancak zaten oldum olası iyi yazıyordum. Elemle kederle beslendim, demek bana arabesk geliyor.

Eyüp Kara:Kahramanım, ilk kitabınız değil mi?

Çiğdem Tan:Evet, ilk kitabım.

Eyüp Kara: Yazmaya devam edecek misiniz?

Çiğdem Tan: Sanatın sizi kendine çeken, içinizi mutlulukla dolduran sihirli bir gücü var. O güce karşı durabilmeniz mümkün değil… Şu an ikinci romanım baskıya hazır durumda. Üçüncü ve dördüncünün yarısı hazır. Kısa aralıklarla okurla buluşacak onlar da…

Eyüp Kara: Kahramanım ne anlatıyor?

Çiğdem Tan: Kahramanım, “ben” dili ile anlatılan, anı türünde kaleme alınmış bir roman. Öykünün anlatıcısı Bahar isimli bir kız çocuğu. Bahar, şiddetli eklem ağrıları olan bir çocuk. Yoğun bir tanı ve tedavi süreci geçiriyor. O kadar küçük ki yaşadığı pek çok şeyi anlayamıyor ve hep kendince yorumluyor. Bu noktada tedavilerin psikolojik destek ile birlikte yürütülmesinin önemini vurgulamaktı hedefim.

Yine büyümeye başladığı yıllar içinde, eğitim alanında da pek çok sıkıntı yaşıyor çünkü kanunlar kronik hastalığı olan yahut uzun süre tedavi gören çocukları, sağlıklı çocuklarla aynı sınav süzgecinden geçiriyor ve onlara hiçbir imtiyaz tanımıyor. Bu noktada da eğitim sistemine eleştirel bir bakış açısı yansıttım.

Bahar küçük bir şehir köyü olan Tarabya’da yaşıyor. Tarabya, hem en zenginlerin hem de en fakirlerin bir arada yaşadığı bir yerdi seksenlerde. Yine birçok inançtan insanı bir arada barındırıyordu ki hâlen öyle. O birbirinden farklı kimliklerle Bahar’ın yolunu ara ara kesiştirdim, yine Bahar’ın bakış açısıyla onların yaşamını yorumladım.

Eyüp Kara: Okurlar hep şunu merak eder: Yazar kendi yaşamını mı yazmış?

Çiğdem Tan: Bildiğim sokaklardan, bildiğim hayat tarzlarından ipuçları almak, onları kurgularla güçlendirmek de elimi büyük ölçüde güçlendirdiyse de Bahar ben değilim. Bahar, dünyayı ve kendini tanımaya başladığı yıllarda hasta olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş yüz binlerce çocuğun toplamı, kurgusal bir karakter.

Eyüp Kara: Öyküde birden çok hikâye var değil mi?

Çiğdem Tan: Evet, postmodern romanın temel özelliklerindendir bu. Ana metnin etrafında, hem ona bağlı hem de kendi içinde bağımsız birçok alt öykü barındırır. Bunu denedim. Zamanı esnek kullanmam bana bu özgürlüğü tanıdı.

Umarım daha iyilerini yazabilmem için, güçlü bir dayanak olur Kahramanım.

Eyüp Kara: Bu kadar çok yaşamı bir öyküde derlemek yerine tüm kitapta tek bir öyküyü kaleme almak daha kolay değil mi?

Çiğdem Tan: Onun da riskleri var elbette. Tek bir konuyu iki yüz, üç yüz sayfa boyunca aynı hazzı verecek şekilde anlatabilmek de kolay bir iş değil. Hikâye monotonlaşabilir, okur sıkılabilir, ana temadan uzaklaşılabilir... Ancak tek hikâyeyi anlatmak, çoklu yaşamları bir öyküde buluşturmaktan elbette daha kolay ve kolay olanın yapılabilirliği her zaman daha yüksek. Herkesin yapabileceği şeyler hiçbir zaman ilgimi çekmedi.

Eyüp Kara: Hep zordan yana mısınız?

Çiğdem Tan: Asla altından kalkamayacağımı düşündüğüm ya da birkaç denemenin akabinde hiçbir ilerleme alamadığım işten hemen elimi çekerim çünkü zaman değerli. Ancak ilk denemede yapabileceğim işlerle de tatmin olmam. Yakın çevrem bilir ki ben bir şey başardımsa o mutlaka zordur ve hakkını da vermişimdir.

Eyüp Kara: Hakkını vermiş olmalısınız ki bir ödül aldınız… Bundan bahseder misiniz?

Çiğdem Tan: Tabii… Kahramanım’da yer alan insan hikâyelerinden üçünü, beş sayfalık bir kısa öykü olarak derledim, “İnsan Güzeldir” ismini verdim. Harutyan, Abdi ve Rosemary’nin yaşam öyküleriydi İnsan Güzeldir’de anlatılan. 7. Fakir Baykurt öykü yarışmasında, 600’e yakın eser arasında üçüncü oldu güzel kahramanlarımın öyküsü. Romanın tamamı ile katılacağım çeşitli yarışmalar da var, oralardan da güzel sonuçlar çıkacağına inanıyorum.

Eyüp Kara: İnsan Güzeldir’de anlatılan nedir?

Çiğdem Tan: Öyküde üç isim yer alıyor. Bu üç kişinin 1980’lerdeki yaşam öyküsünü derledim. Harutyan, Tarabya’da yaşayan Ermeni ve zengin ailelere bir örnekti; Abdi Anadolu’dan İstanbul’a çalışmaya gelip hayatının kontrolünü tümüyle kaybeden koca şehrin kayıp insanlarına bir örnek. Rosemary ise turist olarak geldiği bir şehirde, boğaz turu yaptığı teknenin kaptanına âşık olup Türkiye’ye yerleşmiş, tüm dinlere sevecenlikle kucak açan bir aşk kadını. Bu üç güzel insanın yaşamlarını anlatıyor.

Eyüp Kara: Romanınızın adı Kahramanım. Peki kahraman kim? Bahar mı? “Kahramanım”, “Benim Kahramanım” anlamında mı kullanıldı, “Ben Kahramanım” anlamında mı?

Çiğdem Tan: Ben bir kişiyi işaret etmedim ve bunun yorumunu okura bıraktım. Sizin kahramanınız Bahar’ın kendisi olabilirken başka birine göre kahraman Bek, bir başkasına göre Bahar’ın annesi veya babası olabilir.

Eyüp Kara: Sizin bir okur olarak bu öyküdeki kahramanınız kim?

Çiğdem Tan: Şu an kitap ile arama bir okur olarak öyküyü değerlendirebilecek mesafeyi koyamadım. Tüm editöryel çalışmalarını da kendim gerçekleştirdiğim için metin ile çok iç içeyim. Belki bu sorunun cevabını birkaç sene sonra verebilirim. Şu an bir tek kahramanı öne çıkarıp kitabın kahramanı bence bu kişi, diyemiyorum. Hepsinin kendi içinde özel olması için çok uğraştım çünkü.

Eyüp Kara: Kendi gücünüzün farkındasınız… Bu bilince nasıl ulaştınız? Genç arkadaşlara kendi yaşamlarına ait farkındalıklarını oluşması, başarılı olabilecekleri alanlara yönelmeleri noktasında neler söyleyebilirsiniz?

Çiğdem Tan: Eğitim Bilimci Gardner’ın çoklu zekâ kuramına göre, her insanda mantıksal, sözel, görsel, sosyal, içsel, bedensel zekâ gibi 9 farklı zekâ türü bulunur. Hepimizde bu zekâ türlerinden bir miktar vardır ancak her birimizde bazı zekâ türleri daha çok gelişmiştir. Örneğin İbrahim Çallı görsel zekâsı, Aziz Sancar mantıksal zekâsı, Fazıl Say ritmik zekâsı daha gelişmiş olarak dünyaya gelmiştir. Bu gelişmiş zekâlarımız aslında bizim yeteneklerimiz. Yeteneklerimiz, daha kısa yoldan başarılı olmamızı sağlar. Başarı da dünyada yaşadığımız en büyük mutluluklardan biridir. Yeteneklerimizin farkına varır, üzerine eğilip istikrarlı bir biçimde çalışır ve kendimize inanırsak, hepimiz kendi kapasitemizi kaliteli kullanmış, başarıya daha hızlı ulaşmış oluruz. Aileler ve öğretmenlere de büyük iş düşüyor. Çocukların yeteneklerini keşfetmelerine ve eğitim hayatlarını o yeteneklerle paralel sürdürmelerine imkân yaratılmalı.

Eyüp Kara: Önsözde kendinize teşekkür etmişsiniz… Bu biraz tuhaf değil mi?

Çiğdem Tan: Evet, direkt böyle söylediğinizde kulağa şizofrenik gelebilir ama benim penceremden bakınca hiç de tuhaf değil. Deniz manzaralı bir evim, eni konu para kazandığım bir işim ve belli bir sosyal yaşam standardım vardı vesaire… Fakat biliyordum ki “kendini gerçekleştirme” noktasında tüm bunlar beni tatmin etmeyecekti; ilerleyen yaşlarda mutsuz ve pişman olacaktım.

Eğer şairin tabiriyle ‘yolun yarısı’nda, yaşamınızdaki tüm konfordan vazgeçebilmek gibi radikal bir karar alıp hayatınızı baştan aşağı daraltabiliyorsanız, örneğin deniz manzaralı bir ev yerine denizi olmayan bir semtteki bir bodrum katına taşınabiliyorsanız, yeniden ama sevdiğiniz bölümde okuyup o bölümü onur belgesi ile bitirebiliyorsanız, teşekkürü hak etmişsiniz demektir.

Ben biraz fazla çalışmayı ve biraz rahatımı bozmayı göze alıp kendime, nasip olur da yaşlanırsam, pişman olmayacağım bir hayat hediye ettim. Bunun için de kendime teşekkür ettim.

İnsan kendiyle barışık olmalı, kendini sevmeli ayrıca. Tüm mutsuzlukların başında kendini değersiz hissetmek yatmıyor mu? Bu değeri başkalarından beklemek yerine, biz kendi değerimizi bilmeli ve o değerin altını doldurmalıyız diye düşünüyorum.

Eyüp Kara: Okul okumadan da yazamaz mıydınız?

Çiğdem Tan: Elbette eğitimin desteğini saymakla bitiremem fakat ben yazar olmak için Türk Dili ve Edebiyatı okumadım. Sözel işlerle ilgili bir altyapım yoktu, ihale dosyası hazırlayarak para kazanmaya devam etmek istemiyordum.

Şu an editör ve eğitmenim. Pedagojik formasyona sahibim, öğretmenlik de yapabilirim, yüksek lisansla birlikte akademik bir kariyere de yönelebilirim. Dil eğitimi, mesleki manada insana çoklu alternatif sunuyor. Ancak yazar olmak için dil eğitimi almak gerekmiyor. Sadece edebiyat okuyanlar yazacak olsa dünyada edebiyat diye bir şey olmazdı…

Gün içinde kitaplara çalışıyorsunuz, eve gidip kitap yazıyorsunuz, boş zamanlarınızda gönüllü Osmanlıca eğitmenliği yapıyorsunuz… Bunların hepsi birbirine çok benziyor. Sıkılmıyor musunuz?

Zaman planlamasını çok iyi yapabilen biriyim. En azından zamanın kıymetini anladığım son birkaç yıldır… Vaktimi kaliteli kullanmak için işlerimi mutlaka en başta organize ediyorum. Editörlük, sizi 09.00-18.00 arası ofiste oturma zorunluluğuna sokmayan bir iş. Bu esneklik, büyük bir konfor. Kitaplarla çalışmak harika bir iş. Düşünsenize, çalışırken bir yandan da kültürleniyorsunuz. Ben yaşamımdan çok memnunum. Ancak bir gün sıkılırsam, yine değiştirebileceğimi de geçmiş deneyimimle biliyorum.

Hayatım sadece okumak-yazmak ve yazılanı düzenlemekten ibaret değil elbette. İlgi alanlarım birbirinden çok farklı. Havacılık sektörü ile ilgili belgeseller ve akademik araştırmalar en büyük tutkularımdan. O kadar çok uçak ve uçak kazası belgeseli izledim ki bir kaza dedektifini asiste et deseler, zannederim pak de zorlanmam. Belgesel izlerken bir yandan da takı yapmayı çok seviyorum. Her gün on kilometre ya yürüyorum ya bisiklete biniyorum. Canlı performans izlemeyi severim. Müzikle, konserle çok deşarj oluyorum.

Yine yaklaşık 10 yıldır AKUT’ta operasyonel gönüllüyüm. Birçok teknik eğitimimiz ve gün içinde yapılması gereken idari işlerimiz oluyor. AKUT Spor Kulübümüz ve AKUT Vakfımız da var. Çok çeşitli spor aktiviteleri, sosyal projeler gerçekleştiriyoruz. AKUT, kendi yaşamımla arama set çekip beni sakin kılıyor… Cesur, iyi niyetli, aydın, ülkesinin sorunlarına kafa yoran, yaşam hakkını önemseyen, güzel insanlar var AKUT’ta. İnsanın böyle bir bütünün parçası olduğunu hissetmesi çok hoş…

Eyüp Kara: İçerik anlamında kendinizi nasıl besliyorsunuz?

Çiğdem Tan: İnsan öyküleri, yaşanmış gerçek hikâyeler dinliyorum. Sohbet etmeyi seviyorum ama sohbetin genellikle dinleme kısmında yer alıyorum. Sonra o yaşanmışlıkları kurgularla harmanlıyorum. Kafama takılan bir yerde mutlaka işi durdurup kendimi ikna edene dek araştırıyorum… Gibi.

Eyüp Kara: Kendinize örnek aldığınız birileri var mı? En çok beğendiğiniz Türk yazarlar kimler?

Çiğdem Tan: Bu benim kendi edebi yolculuğum. Tabii ki bunaldığım, tıkandığım zamanlar oluyor ama öyle zamanlarda kendi kararlı hâlimi örnek alıyorum.

Beğendiğim edebiyatçılara gelirsek; Sabahattin Ali ve Hâlid Ziya Uşaklıgil’in yeri gönlümde ayrıysa da edebiyatımızda her biri birbirinden değerli pek çok isim var. Yaşar Kemal, Oğuz Atay, Orhan Veli, Refik Halit Karay, Oktay Rıfat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfat Ilgaz, Ömer Seyfettin ve niceleri…

Eyüp Kara: Günümüz yazarlarından en çok kimi beğeniyorsunuz?

Çiğdem Tan: Favorim Orhan Pamuk. Külliyatı imzalıdır. Orhan Pamuk, Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat ile başlayan Türk romancılığını alıp dünyanın en tepesine koymuş sayılı isimlerden biri. Son derece olağan içerikleri muhteşem bir dille öyle özel kılıyor ki dili kullanma becerisi karşısında ağzım açık kalakalıyorum. Dünya karşısında saygıyla eğilmişken, kendi vatanında hak ettiği değeri yüz, yüz elli yıl sonra göreceğini düşünüyorum.

Eyüp Kara: Türk edebiyatını nerede görüyorsunuz?

Çiğdem Tan: Benim yorumumdan öte gerçekler var. Dilimiz, konuşan kişi bakımından dünyada beşinci sırada. Yapısı bakımından çok özellikli, kapsamlı, zengin… Kanımca Türk edebiyatı, Yunan ve Rus edebiyatları ile birlikte, dünyanın zirvesinde. Bunu geliştirerek çoğaltmaya devam edecek yepyeni isimler yetiştirmeliyiz.

Eyüp Kara: Kendinizi bu yeni isimlerden biri olarak görüyor musunuz?

Gelecekte değer taşıyacak eserler üretme noktasında, evet, kendimde o kapasite ve azmi görüyorum. Ancak burada bahsettiğim daha genç, öğrenci ya da yeni mezun arkadaşlar. Daha erken yaşta yol almalarını sağlamak, dilimizi ileriki yüzyıllara taşımaları için onları teşvik etmek lazım.

Yazık ki ülkemizde spor nasıl ki futboldan ibaretse sanat da müzikten ibaret görülüyor. Bu algıyı değiştirmek için devlete, basına, öğretmenlere ve ailelere düşen çok görev var.

Belli ki bu işe kafa yoruyorsunuz…

Bu olması gereken… İçeriği her ne olursa olsun, bir işi yapacaksanız layıkıyla, üzerine koyarak yapmalısınız diye düşünüyorum. Ben Türk dilini çok önemsiyorum. Yazmayı seviyorum. Bir de başarısız olmaktan, yetersizlik hissinden çok utanç duyan biriyim. Eğer benden çıkıp başkasına ulaşacak herhangi bir şey yapıyorsam ki bu bir çorba da börek de olabilir; en iyisini yapmam lazım. Aksi hâlde içim içimi yer.

Satışlar beklediğiniz gibi gidiyor mu?

Evet, şimdilik iyi gidiyor.

Kitabınız için tekrar tebrik ediyor, başarılarınızın devamını diliyoruz…

Ben teşekkür ediyorum.

 Düzeltmen, İnternet Editörü
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.