Akşener İYİ Parti grup toplantısında konuştu

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, konuşmasında iktidara Moskova'daki İdlib zirvesi ve ekonomi üzerinden yüklenirken, gazetecilerin tutuklanmasına da tepki gösterdi.

Akşener İYİ Parti grup toplantısında konuştu
Yayınlanma:
Güncelleme:

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Akşener, konuşmasında iktidara Moskova'daki İdlib zirvesi ve ekonomi üzerinden yüklenirken, gazetecilerin tutuklanmasına da tepki gösterdi.

Partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti lideri Meral Akşener, gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Akşener, Moskova'daki İdlib zirvesinden çıkan sonucu eleştirerek, "Soçi'ye uymayan Rusya ve Esad oldu, görüşme talebini yapan biz olduk. Moskova'da kazanan Rusya ve Esad oldu geri adım atan biz olduk." dedi.

Akşener, son günlerde yaşanan gazeteci tutuklamalarına da tepki göstererek, "Libya'da şehit olan istihbaratçımızın haberini bahane edip FETÖ'nün hedefindeki gazeteciyi hapse gönderiyorlar. Madem şehit istihbaratçımızın cenazesi gizliydi neden siyasi parti temsilcileri neden davet edildi. İlla ki soruşturacaksanız gizli kalması gerektiğine inandığınız o cenaze törenini ifşa edenleri soruşturun. Bu açıklara göz yumduktan sonra haberi yapan gazetecileri hapse göndermek en kolayı." şeklinde konuştu.

Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:

Biliyorsunuz 8 mart dünya kadınlar günüydü. Türklerde kadın öğretendir, toplumun direğidir. Türklerde kadın akıldır, sağduyudur, toplumsal hafızadır. Türk devletleri kadını baş tacı yaptığı zaman yükselir. Türkler kadınlarıyla yükselir, kadınlarıyla yücelir. Milli mücadele böyledir, cumhuriyetin ilk yılları böyledir. Kültürümüz tarihimiz böyleyken kadın hapisse Türkiye geriliyor demektir. Türkiye’de kadın ölüyorsa Türkiye ölüyor demektir. Kadınımızın her türlü dayatmadan kurtulması için yılmadan çalışmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin neresinde yaşıyorsanız yaşayın İYİ Parti’nin kapısı sorunlarınızın çözümleri için ardına kadar açıktı. Dünya emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun.

"ERDOĞAN'IN UMRUNDA OLSAYDI, ŞAKA YAPABİLİR MİYDİ?"

Acı dolu bir haftayı geride bıraktık. Şehitlerimizi toprağa verdik. Ümit ettik ki yönettikleri devletin kendi şirketleri olmadığını hatırlasınlar. Ama olmadı. Mehmetçik İdlib'de vatanı için canını ortaya koydu ama sayın Erdoğan'ın yeni beceriksizliklere yelken açığını gördük. Sayın Erdoğan bilmez ki mehmetçik son nefesini verdiğinde geride kalanların da nefesleri düğümlenir. Koskoca bir ailenin nefesi durur. Bunlar Erdoğan'ın umurunda olsaydı evlatlarımızı yitirdikten iki gün sonra gülebilir, şaka yapabilir miydi?

"O ONURUN ONDA BİRİNİ MASABAŞINDA GÖSTEREMEDİN"

Bu cahillik Putin ziyaretinde bir kez daha kendini gösterdi. Soçi'ye uymayan Rusya ve Esad oldu, görüşme talebini yapan biz olduk. Moskova'da kazanan Rusya ve Esad oldu geri adım atan biz olduk. Biz Türkler tarihimizde çok savaşlar kaybettik ama onurumuzu hiçbir kapıda bırakmadım. Altı yüz yıllık devletimizi kaybettik ama onurumuzu hiçbir kapıda bırakmadık. Tarih boyunca kaybettiklerimizin yerine yenilerini koyabildik, yeni bir cumhuriyet kurduk. Bu nedenle Rusya'ya giderken milletçe senden tek bir beklentimiz vardı, canını ortaya koyan mehmetçik kadar onurlu olmandı. Sense gittin o onurun onda birini masa başında gösteremedin. Gittik kapılarda bekletilmeye razı olup üstüne bir de kabul edildiğiniz için Putin'e teşekkür ettin. Dostun Putin kapıda beklemeni bütün herkese gösterip bizi rezil etti. Sayın Erdoğan hani itibardan tasarruf olmazdı. Onlar sana kapı önünde beklemeyi, layık gördün sen ayaklarına gidip onlara nasıl teşekkür edebildin? Yazıklar olsun.

"SOÇİ MUTABAKATINI KORUYAMAYANLAR, SEVR'İ YIRTIP ATANA DİL UZATAMAZLAR"

Suriye topraklarında operasyon yapmamıza neden olan PKK/YPG/PYD’den artık söz edilmiyor. Milletimizin gözüne baka baka zaferden söz edenler var. Esed rejimi bir anda Suriye Arap Cumhuriyeti oluverdi. Esad ile aracılarla görüşüldüğünü sayın Erdoğan’ın ağzından öğrendik. Biz bunu derken iktidar Emevi camisinde namaz kılacaklarını söyledi. Biz bunları derken iktidar taş üstünde taş omuz üstünde baş kalmayacak diye ultimatom verdi. Gözlem noktalarımız ıssız adalar gibi Allah’a emanet kaldı. İktidar türkürdüğünü yaladı, kapı önlerinde süründürüldü. Sayın Erdoğan sık sık Lozan Anlaşması’nı eleştirir. Lozan’da böyle ciddiyetsiz bir ekiple gitseydik ne olacaktı? Soçi mutabakatını koruyamayanlar Sevr’i yırtıp atanlara dil uzatamazlar. Allah bu toprakları bize vatan yapan şehit ve gazilerimizden razı olsun. Allah, cumhuriyet kurulduğundan bu yana PKK’ya karşı, Kıbrıs’ta, Kore’de şehit olan ve gazilerimizden razı olsun . Allah Mustafa Kemal Atatürk’ten ve onunla yol yürüyenlerden razı olsun.

"TÜRKİYE SIĞINMACI MESELESİNİ ELBETTE TEK BAŞINA TAŞIMAK ZORUNDA DEĞİLDİR"

Moskova protokolü bir ara çözümdür. Bunu kalıcı hale getirmek için devlet aklıyla hareket etmek gerekir. Bu kadar önemli kararları sarayından tek başına alma, Suriye meselesi milli bir meseledir. Adımlar atmadan önce muhalefet partileri ile istişare et. Bu kadar hata yaptıktan sonra muhalefetten detaylarını bilmediğin politikalara destek vermesini bekleme.

Türkiye, batının da ortak olduğu Suriye meselesinden ötürü oluşan sığınmacı meselesini elbette tek başına taşımak zorunda değildir. Bu nedenle sınırlarını açmak Türkiye’nin en doğal hakkıdır. Ancak bunu yaparken, yine şahsi kızgınlıklarla hareket etmek, haklı olan Türkiye’yi, dünya kamuoyunda, “İnsan kaçakçısı devlet” durumuna düşürüyor.

Haklı olduğumuz bir konuda kızgın bir komşu gibi değil, devlet gibi davranmak zorundasın. Avrupa’yı gerçeklerle yüz yüze getirmenin, daha sağlıklı ve akıllıca yöntemleri olduğunu unutma.

"HABER YAPAN GAZETECİLERİ HAPSE GÖNDERMEK EN KOLAYI"

Tüm bunlar gözümüzün önünde yaşanırken, iktidardakiler, başka şeyler konuşmamızı istiyorlar. Meselelere sadece onların istediği pencereden bakalım, susup oturalım istiyorlar. Doğruları söyleyenleri, yine ve yeniden haklı çıkanları, hain ilan ediyor, milletimizin her ferdinden biat bekliyorlar.

Son günlerde gazetecilere yönelik operasyonların altında işte bu sebep var. Libya’daki şehitlerimiz üzerinden, FETÖ'cüleri sevindirecek operasyonlara imza atıyorlar. Libya’da şehit olan istihbaratçımızın cenazesini bahane edip, FETÖ'nün ilk hedefi olmuş gazetecileri yeniden hapse gönderiyorlar.

Bakın; Daha önce söyledim, şimdi de tekrar edeyim; Madem şehit istihbaratçımızın cenaze töreni o kadar gizliydi, siyasi parti temsilcilerine kadar herkesi neden davet ettiniz? Madem Libya’daki unsurlarımız bu kadar gizliydi, sayın Erdoğan dünyanın gözü önünde, “Milli İstihbaratımız Libya’da görev yapıyor.” diye neden açık etti?

Tüm bunlara rağmen, illaki soruşturacaksanız; Gidin, gizli kalması gerektiğine inandığınız o cenaze törenini, sızdıran mekanizmayı soruşturun. Gidin, gizli kalması gereken bir cenaze törenini, bu kadar açık ve korunaksız hale getiren işleyişi soruşturun. Bu açıklara göz yumduktan sonra, haberi yapan gazeteciyi soruşturup, cezaevine göndermek, işin kolay yanı. Üstelik de bunu, FETÖ'nün yöntemleriyle yapmak en kolayı.

Arif Kabadayı şarkısında ne güzel anlatıyor:

“Öyle bir zаmаnа geldik,

İlim cаhillere kаldı.

O аnlаttı, biz dinledik,

İmаn imаnsızа kаldı.

Hаk diyerek düştük yolа,

Kulluk eder olduk kulа.

Adаleti tаlаn ettik,

Vicdаn vicdаnsızа kаldı.”

"TÜRK EKONOMİSİ HER GEÇEN GÜN ULUSLARARASI REKABETİN DIŞINA İTİLİYOR"

Biz demokraside, hukukta, adalette ısrar etmeye devam edeceğiz. Çünkü demokrasinin, adaletin, yara aldığı hiçbir yer güvenli değildir. Sosyal olarak da güvenli değildir, ekonomik olarak da güvenli değildir.

İşte son örnek; Bir süredir her yerde aynı algı kampanyasıyla karşılaşıyoruz; “2019 yılının son çeyreğinde Türkiye yüzde 6 büyüdü.” deniyor. Diğer yandan, 2019’un tamamındaki büyüme rakamı yüzde 0,9 olarak ilan edildi.

Bu ise, 2009’dan bu yana gerçekleşen, en düşük büyüme oranı. Kamu harcamaları ve kredi pompalanmasıyla elde edilen bu rakam, “Kalitesiz Büyüme” olarak ifade ettiğimiz sürecin, devam ettiğinin bir göstergesidir. Yani, aslında işlerin iyiye değil, kötüye gittiğinin göstergesidir.

Bakın; Her geçen gün Türk Ekonomisi, uluslararası rekabetin dışına itiliyor. Dünya ekonomisinden aldığımız pay,

2017 yılında yüzde 1,06 iken, bugün yüzde 0,86’ya düştü. Son 6 yılda milli gelirimiz, yüzde 21 azaldı.

2013 yılında 12.500 dolar olan kişi başı milli gelirimiz, bugün 17.500 dolara gelebilecekken, iktidarın başkanlık sistemi macerası sonucunda, 9 bin dolarda takıldı kaldı.

Son 6 yılda, her bir vatandaşı, 5.000 dolar daha zengin olabilecekken, 3.500 dolar fakirleşmiş bir Türkiye ile karşı karşıyayız. İşte size krediye, borca bağımlı üretim modelinin bizi getirdiği nokta: İstihdam ve gelir yaratamayan, günbegün fakirleşen bir Türkiye…

"BEN BU RAKAMI SÖYLEYİNCE ERDOĞAN ÇOK KIZIYOR"

Damat Bey’e göre güya ekonomi dengeleniyor ama; işsizlik azalmıyor, vatandaşın geçim sıkıntısı bitmiyor, enflasyon düşmüyor. Güya ekonomi dengeleniyor ama; Esnaf, çiftçi, sanayici, borçlarının altında ezilmeye aynen devam ediyor.

Güya ekonomi dengeleniyor ama; vatandaş kredi kartı borcunu ödeyemiyor, icradaki dosya sayısı her gün artmaya devam ediyor.

İktidara geldikleri 2002 yılında, hane halkına düşen borç 7 milyar liraydı. Bugün 88 kat arttı, 622 milyar lira oldu. İktidara geldiklerinde, reel sektörün borcu 88 milyar liraydı. Bugün 33 kat arttı, 2 trilyon 925 milyar lira oldu.

İktidara geldiklerinde, çiftçilerimizin borcu 3 milyar liraydı. Bugün 40 kat arttı, 120 Milyar lirayı aştı. Büyüyen, gelişen, Türk Ekonomisi değil, sırtımızdaki borç yüküdür. 2002’de ekonomik kriz koşullarında, kamu, özel sektör, hane halkı, bankalar, belediyeler, yani ekonomideki tüm kesimlerin, iç ve dış toplam borcu, 386 milyar liraydı. O şartlarda bile, Türkiye’nin toplam borcu neredeyse milli gelirimize eşitti.

Peki bugün ne durumdayız? Bugün, Türkiye’nin toplam borcu 5 trilyon 835 milyar lira. Milli gelirimizin yüzde 40 fazlası. 2002’de her bir bebek 1.752 dolar borç yüküyle doğuyorken, bugün 5.300 dolar borç yüküyle doğuyor. Ben bu rakamları söyleyince, Sayın Erdoğan çok kızıyor. “Türkiye ekonomisini 3,5 kat büyüttük.” diyor.

Türk Ekonomisi 3,5 kat büyüyebilmek için, 15 kat borçlanmış, Nedense Sayın Erdoğan bunu söylemiyor...

Kendisine soruyorum; Büyüyen ekonomi mi, yoksa borç mudur? Milletimize reva gördüğünüz ekonomik tablo bu mudur? Çocuklarımıza bırakacağımız Türkiye bu mudur? Torunlarımız için hayal ettiğimiz Türkiye bu mudur?

Ekonominin şaha kalktığını iddia eden Sayın Erdoğan ve damadına bir önerim var: Benim yaptığım gibi Anadolu’nun ilçelerini, köylerini dolaşsınlar. Gitsinler, ekonominin şaha kalktığı masalını, bir de oralarda anlatsınlar bakalım.

Mesela İstanbul’da bir pazar alışverişine çıksınlar. Gitsinler, enflasyonun nasıl dengelendiğini, oradaki vatandaşa anlatsınlar bakalım. Aynı masalları oralarda anlatsınlar da, vatandaş kendilerini nasıl süpürgeyle kovalıyor görsünler.

Ortaya çıkan çok net bir tablo var; vatandaş ekonomideki bu iyiye gidişi “hissetmiyor”.

"EKONOMİ İYİYE GİDİYOR" SÖZLERİ ALAYDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL

Buradan milletimize soruyorum: Geçen seneye göre alım gücünüz daha mı yüksek? Yiyecekler, giyim daha mı ucuz? Çocuğunuzun cebine daha fazla harçlık koyabiliyor musunuz? Faturaları daha mı rahat ödüyorsunuz? Bütün dünyada petrol ve doğal gaz fiyatları düşerken, sizin ısınma masraflarınız düştü mü?

Eğer bunlara “evet” diyemiyorsanız, Damat Bey’in “ekonomi iyiye gidiyor” sözleri, sizinle alay etmekten başka bir şey değildir.

Yol arkadaşlarım; İşsizliğe, yoksulluğa çözüm bulamayan Damat Bey ve kurmayları, başta kamu bankaları olmak üzere, bütün bankacılık sistemine, tüketici kredilerini arttırmaları için direktif vermeye başladılar.

Geçen senenin sonundan itibaren, tüketici kredilerinde, olağanüstü artışlar görmeye başladık. Bankalar, arabanıza aldığınız benzinden, market alışverişine kadar, her harcama için kredi vermeye başladı.

Allah aşkına, bu nasıl çarpık bir ekonomi politikasıdır? Vatandaşın alım gücünü arttırmak yerine, neden bankalara daha çok borçlandırıyorsunuz? Uzun dönemli sürdürülebilir politikalar üretmek yerine, neden günü kurtarmaya çalışıyorsunuz? 300 bin lirayı bulan ihtiyaç kredilerini verip, batık kredileri de vatandaşın sırtına vergilerle bindirmek, nasıl bir anlayıştır?

"TÜRK EKONOMİSİNİN YAPISAL REFORMLARA İHTİYACI VAR"

2018’in ikinci yarısındaki hatalarınızdan neden ders almıyorsunuz? Bu gidişin sonu, vatandaşın borcunu ödeyemez duruma gelmesidir. Bunu görmüyor musunuz? Maalesef, görmüyorlar. Çünkü görmek istemiyorlar. Biz, daha ilk günden beri, bu politikaların sürdürülemez olduğunu söylüyoruz.

Türk Ekonomisi’nin hemen uygulamaya konacak, yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu, Günü kurtarmaya dönük ekonomi politikalarının, Türkiye’yi herhangi bir yere taşıyamayacağını anlatmaya çalışıyoruz. Ama iktidar, tüm uyarılarımıza rağmen, bu sürdürülemez durumu, sürdürmekte ısrar ediyor. Bir Türkiye düşünün ki; Piyasadaki güven yok olmuş, yatırımlar 5 çeyrek üst üste azalmaya devam ediyor…

Bir Türkiye düşünün ki; İhracatçısı, daha fazla malı daha ucuza satmak zorunda kalıyor, Çiftçisi, aylarca emek verdiği mahsulünü, para etmiyor diye feryat figan derelere döküyor. Bir Türkiye düşünün ki; Genci AVM’lerde vakit öldürüyor, İşsizi canına kıyıyor. Sayın Erdoğan ve damadının Yeni Türkiye’si işte budur. Bu, bizim kabul edebileceğimiz bir Türkiye olamaz. Bu, bizim çocuklarımıza reva gördüğümüz bir Türkiye olamaz.

"BU SİSTEMDE KALARAK REFORM YAPAMAYIZ"

Aziz milletim;

Türkiye bu sarmaldan çıkar. Yeniden ayağa kalkabilmek için; Tüm politikalarımızın merkezine, “kalkınmayı” yerleştirmek zorundayız. 21. yüzyılının ilk çeyreğinin sonuna gelirken, Türk Medeniyeti’nin önündeki “kızıl elma” işte budur.

Bugün, sokakta, çarşıda, pazardaki sıkıntılarımızın çözülmesi; Bugün, ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerin aşılması; Bugün, geleceğe dair kaybettiğimiz umutlarımızı yeniden yeşertmemiz; Ancak ve ancak, derhal gerçekleştirilecek yapısal reformlar ile mümkündür.

Ama; Türkiye için kritik öneme sahip bu yapısal reformları, Sayın Erdoğan’ın kişisel hırsları çerçevesinde, kendisine özel olarak tasarlanmış, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde kalarak yapamayız.

Çünkü yapısal reformlar, demokrasinin ve hukukun üstün olduğu bir ülke ister. Yapısal reformlar, devlette şeffaflık, kamuda liyakat ister. Yapısal reformlar, akıl ister, sağ duyu ister. Yapısal reformlar, mutlu, zengin ve güçlü bir Türkiye vizyonu ister. Yani yapısal reformlar, İyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sistem ister.

Dava arkadaşlarım;

Varsın onlar, istedikleri gibi yalan söylesinler; Varsın onlar, rakamları diledikleri gibi çarpıtsınlar; Varsın onlar, kendi masallarına kendileri inansınlar. Ben, vatandaşımın ayağına gidiyorum, gerçekleri görüyorum.

Girdiğim işyerlerinde, oturduğum taksi duraklarında, misafir olduğum kahvelerde bambaşka bir Türkiye var. Umutsuz ve dertli bir Türkiye var. Benim, işte buna itirazım var. Milletimize varlık içinde yokluk çektirenlere itirazım var.

Kadınlarımızı mutsuz edenlere itirazım var. Gencimin umudunu söndürenlere itirazım var. Çünkü benim ülkeme borcum var. Çünkü bizim milletimize borcumuz var. Çünkü her birimizin şehitlerimize borcu var.

Ruhları şad olsun diye, Onlara layık olabilelim diye, İlçe ilçe, köy köy, kapı kapı gezecek, gerçekleri iktidarın yüzüne vurmaya devam edeceğiz.

Bu hafta Tekirdağ’dayım, Yüzleri yok, gelemezler ama, Sayın Erdoğan ve damadını da beklerim. Gelsinler de ekonomi şaha mı kalkmış, yere mi batmış yerinde görsünler…

İYİ Partili cesur kardeşlerim, Onlar, millete sırtlarını dönseler de, Onlar, gönüllerini milletin dertlerine kapasalar da, Onlar, milletin feryadına kulaklarını tıkasalar da, Biz, milletin sesi olmaya devam edeceğiz. Biz, işte böylesine kutsal bir yolun yolcularıyız. Allah, bu yolda, yar ve yardımcımız olsun.

Sağ olun, var olun; Allah’a emanet olun.

Kaynak Yeniçağ: Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.