Kanun, ahlak, özgürlük ve vicdan

Yaşama hakkı, hayat hakkı, Yüce Yaratan tarafından her yaratılana verilmiş, uzun veya kısalığı yine Yaratan tarafından belirlenmiş her canlının temel,...

Kanun, ahlak, özgürlük ve vicdan
Yayınlanma:
Güncelleme:

Yaşama hakkı, hayat hakkı, Yüce Yaratan tarafından her yaratılana verilmiş, uzun veya kısalığı yine Yaratan tarafından belirlenmiş her canlının temel, vaz geçilmez, devredilemez hakkıdır. Bu hakkı kullanmak yine her canlının kendi özgür iradesiyle uygulandığı, bir başkasına devredemeyeceği durumdur. İnsan hakları kavramı da bir arada yaşama olgusunun tabii neticesidir. Bu bir arada oluş, birliktelik her insanın yaşama hakkının sınırlarını belirlerken bir başkasına karşı hak ihlali yapmama prensibiyle örtüşmektedir. İşte şahısların kendi aralarındaki hak kavramı ile kişilerin devletle olan münasebetlerinin düzenlemesi için de hukuk sistemine ihtiyaç vardır. İşte o hukuk sistemi kanundur. Kanun ferdi dışarıdan kuşatarak uymak gibi bir mecburiyet ortaya korken ahlak insanın içerisinde olan manevi olan görünmeyen ama insanı içeriden kuşatarak uymak gibi bir mecburiyeti dayatan ancak sorumluluk ve müeyyidesi maddi olmayan hususlardır. Hukukun ahlak temeline dayanması gerekir. Yani ahlaksız bir kanun veya ahlaksızlığın mimarı bir kanun düşünülemez. Ancak onu ahlaksız uygulayıcılar kirletebilir. Hatta kanunların mahalli, örf ve coğrafi özellikler ile kültürel farklılıkları da göz ardı etmemesi gerekir. Nitekim Osmanlı Devleti Cezayir?e başka, Mısır?a başka, Rumeli?de yaşayanlara başka, Kafkasya?da yaşayanlara başka bir kanun ihdas ederek uygulamıştır. Biz, insanları böylesine mutlu etmenin yollarını ararken, batı bütün insani değerleri yok sayıp sadece güçlü olmanın yollarını aramakla meşguldü o çağda. Biz Türler ?ben insan olarak hangi haklara sahip isem diğer insanlar da aynı hakka sahiptir? prensibi ile hareket ederek ?yaratılanı Yaratan?dan ötürü hoş gördük?. Ya batılılar ?Çanakkale savaşlarında rüzgarın estiği taraftan insanı topluca katletmekte kullanılan zehirli gazı kullanmasını isteyen İngiliz komutana Avusturalyalı asker? acıyın yazık olur, onlar da insan? dediği zaman İngiliz, ?Türkleri insandan saymayınız? deme küstahlığını göstermiştir. ?Evrensel hukuk? kavramı sadece batılıların hukuku değildir. Memleketler üstü, devletler üstü, milletler üstü bir kavram olan evrensel hukuk, insanın hakkını, yaşama hakkını ve özgürlüklerini teminat altına alan hukuktur. Hukuk ile ahlak arasında iç ve dış alakanın yanında bir de ödev ve mükellefiyetler konusu vardır. Kanuna karşı mükellefiyetlerimiz varken, ahlaka karşı da yapmak mecburiyetine olduğumuz ödevlerimiz vardır. Mükellefiyetin yerine getirilmemesi cezai muameleyi gerektirirken, ahlaki vazifemizi yerine getiremezsek ayıplanır, toplumca dışlanır, kötü gözle bakılarak yalnızlığa itilir. İnsan hakları evrensel beyannamesi kırklı yılların sonunda ilan edilmiştir. Bu zamana kadar ihlal edilen insan hakkı yok muydu? İnsanlık onurunu ayaklar altına alan batılı vampirler Rumeli?nde Kafkasya?da ve Ortadoğu?da işbirlikçi yerli uşaklarıyla nice insan hakkı ve hukukunu çiğnemişlerdi. Otuzların sonunda Hitler?in uygulamaları neticesinde mağdur olan Yahudileri için harekete geçen batı, suç bastırırcasına bu belgeyi yayımlamışlardır. Ölçü Yahudi mağduriyetidir. Ya o Yahudilerin şimdi İsrail adıyla uyguladıkları insanlık dışı katliamların sonucu yok olan insanlar ve insani değerler? Ne sorumlusu, ne de hesap soranı vardır. İşte o kırklı yıllarda Prof. Dr. Charles Mollwaine şöyle der: ?Tarihin hiçbir döneminde, hiç bir bireye bu günkü kadar, böylesine büyük bir tehlike gelmemiştir. Yargı, yürütmenin karşısında bu kadara çaresiz kalmamıştır. Bu tehlikeyi görüp önlenmesinin gereği bu kadar şiddetle hissedilmemiştir. ?Bu sözler Yahudi?nin sıkıntıya düşmeye başladığı zaman aklına ?hukuk ve yargının? geldiği tarihlerdir. Bu gün de siz aynı işi belki de daha vahşice bir işi yapmaktasınız. Kimseyi takmadan, dikkate almadan ve umursamadan? Çok kültürlü toplumlarda(nedense hep Ortadoğu halkları çok kültürlülüğe muhatap kabul edilir. Oysa İngiltere, ABD ve diğer ülkelerdeki etnisite veya farklı kültürlerden olma dikkate alınmayarak tek millet, tek kültür dayatması yapılır) Çok kültürlü bir coğrafyada dünyaya gelen bir insan, nerede doğmak, nerede yaşamak, hangi ana-babadan doğmak, hangi kültüre mensup olmak gibi tercihleri olmadığından, kendisini içinde bulunduğu ortam ve duruma uymak mecburiyetinin getirilmesi insan haklarına aykırıdır. İnsanın kendisine değer vermesi bir var oluş teminatıdır. Kendisine değer vermeyen, şahsını değersiz bulanı, hiçbir hakka layık görmeyen bir insanın temel yaşama hakkından vazgeçmesi anlamına geleceğinden, kendisini değerli bulmak bir ?ben de varım? anlamını da beraberinde getirir. İnsan hakları kavramı da bu değerli oluşun tabii neticesidir. Haktan söz ediyorsak özgürlüğümüzün de olması gerekir elbette. Özgürlük, çok olan arasından bir şeyi tercih etme, seçme hakkıdır. Pek çok güzel arasında birisini seçmek bir özgürlük iken, güzel seçmek hakkımız değildir. İnsanın canına kıyması bir hak değildir. Öyle olsa her sıkılan canına kıyardı. Lakin o özgürlüğümüz de var elbette. Zaten bazen işittiğimiz tasvip etmediğimiz olaylar da bu yüzden meydana gelmektedir. Thomas Pain ?Özgürlük dünyanın peşinden koşuyor. Bu kaçağı yakalayın ve insanlar için zaman varken bir sığınak hazırlayın. Bu gün onca süslü sözler, binlerce bildiri ve duyurulara rağmen özgürlük bulunmaz bir nimettir? diyor. Bu gün katletme hakkını, özgürlüğünü(!) kendisinde bulan Yahudiler acaba başkalarının insan olma haklarına dahi neden saygı göstermez? Ahlakın emri, vicdanın sesidir. Vicdanına sığdıran adam demek ki ahlakına uygun bir iş yapmıştır. Ahlakın müeyyidesi ?gönül huzuru, gönül ferahlığı ve içine sinme? esasıdır. İçine sinmediyse veya gönül huzuru hissetmiyor da gönül kırgınlığı, gönül huzursuzluğu yaşıyorsa ahlaken uygun bir iş yapmış olmaz. Vicdan, iyiyi kötüden ayırt etmeye yarayan bir manevi otoritedir. Bu elbette sağlıklı ve mesuliyet alma ergenliğine, ehliyetine sahip olma şartına bağlıdır. Wittengestein dediği gibi, ?Tanrı?nın sesi? de denilebilir. Bir olay ve durum karşısında farklı tutumlar, tamamen zıt durumlar, ortaya çıkabilir. Bir durum karşısında bir insan ?vicdanım rahat? derken başka vicdanlar da bu durumdan rahatsız olabiliyorlar. Vicdani kararlar hep bilgi, inanç, sevgi ve şuurla desteklenerek ortaya çıkarsa daha isabetli olur. Aksi takdirde yanılabiliriz. Hukuk yasası melek olmadığı gibi ahlak yasaları da şeytan değildir elbette. Son olarak Kant?ın mezar taşına yazılan şu sözle noktayı koymak isterim: ?Dışımda evrensel hukuk yasası, içimde ahlak yasası.? Hak ve hukuk kavramları bütün insanları bir ve eşit tutmak durumundadır. Çünkü insana hitap eden, insana hizmet eden, bu oluşumun muhataplarını da eşit ve insan olarak görmesi gerekir. Ahlakın uygulamadaki cezai müeyyideleri olmadığından, toplumsal dışlama gibi cezalandırmaların da hafif kaldığına inanılan noktalarda kanunun yaptırım ve müeyyidelerinden faydalanmak gerekir. Yalnız hukuk yasalarının da ahlaki temellere dayanması, ahlaka uygun olması gerekir. Ancak o zaman evrensel bir hukuktan bahsedilebilinir. Kant, ?içimde ahlak yasası, dışımda hukuk yasası? derken nasıl bir sarmal ile karşı karşıya olduğunu ifade etmektedir. İşte bu ikisi birbirine aykırı olmaz da tamamlar nitelikte olurlarsa o zaman mükemmelliğe ulaşılabilinir. Dışımızdakinin dikkatini çekmemişse, içimizdeki ahlak ve vicdan devreye girerek bir otorite olması gerekir. O zaman huzurlu bir insan, rahat bir toplum meydana gelir. Nice kanundan sıyrılabilen, kanunu atlatabilen suçlu ?vicdanımın sesine kulak verip, vicdanen rahatsız olup teslim oldum? diyebilmektedir. Keşke karar vericiler de sadece vicdanlarının sesini işitebilseler de kanunun hükmünü ona göre yorumlasalar!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.