Kırşehir hak ettiği yerden çok uzaklarda

Bankacı ve aynı zamanda yazar olan Yüksel Keleş “Kadim bir geleneğin ve zengin bir tarihin üzerinde oturan Kırşehir maalesef hak ettiği yerden çok uzaklarda....

Kırşehir hak ettiği yerden çok uzaklarda
Yayınlanma:
Güncelleme:

Bankacı ve aynı zamanda yazar olan Yüksel Keleş “Kadim bir geleneğin ve zengin bir tarihin üzerinde oturan Kırşehir maalesef hak ettiği yerden çok uzaklarda. Hititlerin, Romalıların, Selçuklunun, Osmanlının önemli şehirlerinden olan ve her zaman şehir olma vasfını elinde bulunduran, zengin mirasa sahip bu şehir, her geçen gün geriye düşmekte, beşeri ve iktisadi ağırlığını yitirmektedir” diyor. Bu haftaki röportajımızın konuğunun asıl mesleği bankacılık fakat gönül adamlığı ağır basınca hem kitap yazmış. Kitabında kendisinin üzerinden çok büyük emekleri olan ve derin izler bırakın dedesi Kırşehirli Kemal Hoca’yı kaleme alan Yüksel Keleş anılarını ve Kırşehir’e dair izlenimlerini anlattı bende kaleme aldım okumakta siz değerli okuyucularımıza düşüyor. *Kimdir Yüksel KELEŞ? Kısa özgeçmiş lütfen! 1972 yılında Kırşehir’de doğdum. İlk orta ve lise eğitimini Kırşehir’de tamamladım. 1990 yılında Marmara Üniversitesi İktisat fakültesini kazanarak, İstanbul’a gittim. O tarihten beri İstanbul ve çevre vilayetlerde yaşıyor ve çalışma hayatına devam ediyorum. Mesleğim Bankacılık. 1998 yılında Pamukbank’ta başladığım çalışma hayatına halen faizsiz bankacılık prensiplerine göre faaliyet gösteren Kuveyt Türk Katılım Bankasında Müdür olarak devam ediyorum. *Seni, beni bir araya getiren, bu röportaja vesile olan elimizdeki “Kırşehirli KEMAL HOCA” kitabıdır. Yazdığınız kitaptan ve amacınızdan bahseder misiniz? Kitabın ismi “Kırşehirli Kemal Hoca” adından da anlaşılacağı üzere bir biyografi kitabı. Rahmetli Kemal Hoca benim dedem olur. Kendisi ilim sahibi, tasavvuf ehli bir din alimi olarak bilinir. Medrese eğitimini Kayseri’de tamamladıktan sonra memleketi olan Mucur’un Bayramuşağı köyüne dönerek insanlara hizmet etmiştir. Kitabı yazma amacım, onun hayatını ve sohbetlerini kayıt altına almak, geniş kitlelere doğru bir şekilde ulaştırmak ve sevenlerine bir armağan vermekti. Bunu da başardım diye düşünüyorum. *Öyleyse peşinen soruyorum… Kitabı temin etmek isteyenler nereden bulabilir? Kitabın ilk baskısı bin adet idi ve satışa sunmadan kendimiz dağıttık. Elimizde az miktar kaldı. İsteyenler bize ulaşırlarsa ücretsiz gönderiyoruz. Şükürler olsun, kitabımıza hem yurt içinden hem de yurt dışından çok ilgi gösterildi. Bu da güzel bir iş yaptığımızın kanıtı diye düşünüyorum.  İnşallah yeni baskılarını yapacağız. *Kitap yazmış, eser vermiş bir yazara pek sorulmaz, ama şiir-edebiyat-güzel sanatlarla aranız nasıl dersem; ne dersiniz? Bir dönem şiir denemelerim olmuştu. Daha sonra hepsini imha ettim. Bana göre yazdıklarım anlamlıydı ama şiir kalitesinde miydi bilmiyorum. Ben, şiirin de edebiyatında insanın ve toplumun sorunlarını dile getiren, onları geniş kitlelere ulaştıran, çözüm üreten, değer katan bir yanı olması gerektiğine inanırım. Kendi dertlerimi şiire döküp de başkalarına ulaştırmanın kime ne faydası olabilir ki? Şiir yazılacaksa, Mehmet Akif gibi, Necip Fazıl gibi, Arif Nihat Asya gibi yazılmalı. Yani ruhunda ve içeriğinde bir dava olmalı. Bunun yanında tarihi ve mistik konularda okumayı ve yazmayı severim. Önümüzdeki dönem bir biyografik roman denemesi yapmayı düşünüyorum. Başarılı olurum inşallah. *Olmazsa olmaz özel zevkleriniz, prensipleriniz, kurallarınız var mı? Olmazsa olmaz özel zevklerim yok. Zevkler değişebilir ve terkedilebilir diye düşünüyorum. Bu nedenle olmasa da olabilir. Ancak, prensipleriniz ve kurallarınız daima olmalı ve bunları korumalısınız. Prensiplerinizi ve kurallarınızı terk ettiğinizde siz siz olmaktan uzaklaşırsınız. Ben bir iş yaparken disiplini elden bırakmamayı, işin gerekleri ne ise öyle yapmayı prensip edinirim. Bundan taviz verdiğinizde işinizin kalitesi hemen etkilenir. *Doğal mısınız? Aynaya bakınca kendinizi nasıl buluyorsunuz? Ne açıdan sorduğunuza bağlı. Davranışlar açısından soruyorsanız kimse yüzde yüz doğal davranamaz diye düşünüyorum. Davranışlarımızı inançlarımız, duygularımız, çevremiz ve içinde bulunduğumuz şartlar belirler. Ancak Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” sözü gereği, olduğumuz gibi görünmeyi kast ediyorsak, bu konuda doğal olduğumu, olmaya gayret ettiğimi söyleyebilirim. Sorunuzun ikinci bölümüyle ilişkili bir doğallıktan bahsedecek olursak, doğalım diyebilirim. Aynaya bakınca verdiği vücut ve sağlık için Allaha daima şükrediyorum. *En son okuduğunuz kitap? En son okuduğum kitap Mim Kemal Öke’nin “Yaralı ceylanlar kulübü”dür. Herkese tavsiye ederim. *içki-sigara, alkol ve sair bağımlılıklar, var mı? Ne dersiniz? Allaha şükür hiçbirini kullanmıyorum. Kullananlara da biran önce bırakıp özgürleşmelerini tavsiye ederim. *Sizce internet-akıllı telefon-televizyon nedir ne değildir? Faydalı mı? Zararlı mı? Bildiğiniz gibi bunların hepsi hem iletişim hem de bilgi edinme kanallarıdır. Bunların doğru kullanımından zarar değil fayda sağlanır. Ancak biz doğru kullanım konusunda iyi değiliz. Zaman israfına ve bilgi kirliliğine, yanlış bilgilenmeye neden olabilecek şekilde kullanıyoruz. Bunları terk ederek bir yere varmak da zor. Bu nedenle doğru kullanmaya alışmamız en sağlıklısı diyorum. *Samimiyet ve öfke denilince ne anlatırsınız? Samimiyet, kişinin kalbi ile elinin ve dilinin aynı şeyi söylemesi, aynı şeyi yapmasıdır. Kişinin sözünün arkasında durmasıdır. İçinin ve dışının bir olmasıdır. Öfke ise kontrol edilmediğinde kişinin hem kendisine hem de karşıdakine zarar veren tehlikeli bir duygudur. Peygamberimiz bir hadisinde Asıl pehlivanın, kızgınlık anında öfkesine hakim olan kişi olduğunu söyler. Öfke alevlenmeye hazır bir ateş gibidir, hep kontrol altında tutulmalıdır. Kimileri de öfkelendiğinizde içinize atmayın, dışa vurun rahatlayın gibi yanlış tavsiyeler vermektedir. Dışa vurduğunuz şey eğer duvara bağırmıyor ya da kum torbasına yumruk atmıyorsanız, karşı tarafa zarar verir, o zarar da büyüyüp size dönebilir. *“İyi ki” leriniz nelerdir? İyi ki Müslüman doğmuşum, iyi ki okuma ve ilim tahsil etme yolunu seçmişim. *“Keşke” leriniz nelerdir? Keşke boşa geçen zamanlarımı daha verimli değerlendirseymişim. Keşke,  keşkelerimizin az olduğu bir hayat yaşayabilsek. *Pişmanlığınız var mı? Neler? İşlediğim günahlardan ve kalbini kırdığım, hakkına girdiğim insanlardan dolayı pişmanım. *Sizce mutlu ve mükemmel yaşantının formülü nedir? Bence mutlu bir yaşam olur ancak mükemmel bir yaşam yoktur. Dünyada kimse mükemmel olamaz, kalamaz. Ancak mutluluğu yakalamak mümkündür. Bu da mutluluğu kişinin ne de ve nerede aradığına bağlı. En mutlular, en zenginlerden, en sağlıklılardan ya da makam mevki sahibi insanlardan oluşmuyor. Köydeki çoban bazen devlet başkanından daha mutlu yaşar. Sakat birinin dünyadan aldığı zevk ve mutluluk sağlıklı ama doyumsuz ve hırslı bir kişiden daha fazla olabilir. Gerçek saadetin nere de olduğu ise herkesin malumudur. *Kaza ve kader sizce ne anlama gelir? Bunlar imani kavramlar olduğu için bana göre bir tarifi ya da anlamı olamaz. Dinimiz bu konuda ne diyorsa bizim kabulümüzdür. Bu nedenle eksik ya da yanlış bir şey söylemek istemem. *Ölüm ve ölümsüzlüğü tarif eder misiniz? Ölüm herkesin malûmu.  Bir canlının dünya hayatının son bulması. Ölümsüzlük ise hiçbir yaratılmışa verilmemiştir. İmanımız gereği ahirette dirildikten sonra da insanoğlu için artık ölüm olmayacak. O aşamadan sonra ölümsüzleşmiş olacağız. Ancak bu kavramı biz dünya hayatında maksadı aşan bir ifade ile ölümsüz olmak, ölümsüzleşmek gibi kavramlar olarak kullanırız. Bundan maksat, fani dünyada kişinin kendinden sonra da adını yaşatacak eserler vermesi, güzel işler yapması, gelecek nesiller tarafından daima anılmasıdır. Ben bu bağlamda kişiyi ölümsüz yapacak en güzel işlerden birinin kitap yazmak olduğunu düşünüyorum. *Neden korkarsınız? Bu dünyada imtihanı kaybetmekten korkarım. Diğer korkular bedeni ve hissi olup, hepsi gelip geçer. *Hedefi olmayan insanın umudu tükenir. Hedef konusunda ne dersiniz? Ben dünyada gerçek hedefin Allah rızasını kazanmak olduğuna inanırım. Diyeceksiniz ki zaten herkesin hedefi o. Biz onu sormuyoruz; kariyer, meslek, gerçekleştirmeyi düşündüğünüz şeyler nelerdir? Onları soruyoruz. Tamam işte! ben de tam buna cevap veriyorum. Benim dünyadaki hedefim söylediğim şey olmalı. Sizin sorduğunuz şeyler ise o hedefe ulaşmak için kullandığımız araçlardır. Öyle olmalı. Ancak biz hedefi ıskalayıp araçları hedef haline getiriyoruz. Sonra ömrümüz araçları elde etme ile geçiyor. Asıl hedef hep unutuluyor ya da ıskalanıyor. Bir misal ile mücessem hale getirelim. Amacımız Mucur’dan Kırşehir’e taksi ile gitmek ise; öncelikle bir taksi bulmamız lazım. Sonra da yola çıkmamız! Biz taksiyi buluyoruz. Fakat yola çıkmıyoruz ya da farklı bir yere gidiyoruz. Hedefe ulaştık mı? Hayır! Bu bağlamda benim hedefe ulaşmak için elde etmeyi düşündüğüm araçlar ise iyi bir meslek sahibi olmak, mesleğimi insanların hayrına ve ihtiyaçlarına yönelik kullanmak, kendimi bilgi ile donatmak ve bu bilgiyi iyi işlerde kullanmak, diyebilirim. *Zaat-ı âlînizi konusunda uzman görüyorum… Kırşehir devamlı göç veriyor… Her geçen gün küçülüyor, ufalıyor. Ne diyeceksiniz? Kadim bir geleneğin ve zengin bir tarihin üzerinde oturan Kırşehir maalesef hak ettiği yerden çok uzaklarda. Hititlerin, Romalıların, Selçuklunun, Osmanlının önemli şehirlerinden olan ve her zaman şehir olma vasfını elinde bulunduran, zengin mirasa sahip bu şehir, her geçen gün geriye düşmekte, beşeri ve iktisadi ağırlığını yitirmektedir. Ben Kırşehir’in gelişimini sanayiden çok turizm ve tarım/hayvancılıkta görüyorum. Termal ve kültür turizmini harekete geçirebiliriz. Son yıllarda besicilikte öne çıkan bir yer Kırşehir. Besiciliğin yanına, entegre et işleme ve ete dayalı gıda ürünlerinin üretimini de koyabilirsek katma değeri daha yüksek ve istihdam üreten bir sektöre dönüştürebiliriz. Sanayi konusunda maalesef çevremizde Konya, Kayseri, Aksaray, Ankara gibi çekim merkezleri oluştu. Bu aşamadan sonra sanayi atılımı yapmak kolay değil. Ancak zengin bir kültür ve turizm potansiyeli var. Bunları harekete geçirebilirsek bir şeyleri değiştirebiliriz. Bu konuda son dönemde kayda değer gelişmeler olduğunu görüyoruz. Elimizde Ahi Evran, Yunus Emre, Caca Bey, Aşık Paşa, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş gibi değerler ve Hitit, Şelçuklu ve Osmanlı medeniyetinin güzide eserleri, termal su kaynakları, yeraltı şehirleri, seyfe gölü kuş cenneti gibi tabiat parklarımız var. Bunlar çok kıymetli sermaye. Kullanmasını bilene tabi ki. Dikkat ederseniz, Hacı Bektaş’ı da saydım. Hacı Bektaş kadim Kırşehir’in bir değeridir. Bizden koparıldı ancak, sahip çıkmaya devam etmeli, geri kazanmak için mücadele vermeliyiz diye düşünüyorum. Biliyoruz ki insanlar, aş, iş, refah üreten yerlerde yaşamak isterler. Kırşehir bunları ürettiği müddetçe var olur, olmaya devam eder. Bunu da gerçekleştirecek olan, bu şehrin insanlarıdır. Biz dışardan bir şey beklemeyelim. Mücadele verirsek bu şehir bir yerlere gelir. Bunun içinde bu şehrin insanlarının biraz zihniyet devrimine ihtiyaçları var. Bu şehir ne zaman kendi insanına, kendi şirketlerine, kendi ürünlerine değer verir, sahip çıkarsa işte o zaman mesafe almaya başlarız. *Unuttuklarım, sormadıklarım olabilir. Son mesajınızı alabilir miyim? Nereden gelip nereye gittiğimizi unutmazsak, ne yapmamız gerektiğini de biliriz. Bunu bildikten sonra da geriye çalışmak kalıyor.   *Soracaklarım çok, elbette söyleyecekleriniz daha çok, ama size ayrılan sayfamız doldu.  Gönül dostlarından Kırşehirli Kemal Hoca Efendinin kanını, genini taşıyan torunu siz değerli kardeşimden dedenizin özellikleri ve güzellikleri hakkında da öğreneceğimiz çok güzel şeyler olmalı diye düşünüyorum. Başka sefere inşallah diyor; ilgi ve zahmetinize Gazetem Anadolu adına çok teşekkür ediyorum. Üstadım; Duran Hocam! Asıl Yüksel Keleş olarak beni ve atamız, dedemiz Kırşehirli Kemal Hoca efendiyi gündeme getirdiğiniz için size ve şahsınızda Anadolu Gazetesi çalışanlarına teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.