Abdullatif Acar

Abdullatif Acar

Tut bizi ey oruç!

Tut bizi ey oruç!

On bir ayın sultanı Ramazan ayı rahmet, fazilet, bereket ve izzetiyle hüzünlü ve buruk kalplerimize dokunmaya başladı elhamdülillah. Yapılan iyiliklere mükâfatın fazlasıyla verildiği, cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandığı, şeytanların zincire vurulduğu; başı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennemden azat olan;  içerisinde Kuran’ı Kerim’in indirilmeye başlandığı, bin aydan daha hayırlı kadir gecesini barındıran bu kutlu zaman diliminin en önemli ibadeti şüphesiz insanı ahlaki hamideye ulaştıran oruç ibadetidir.

Oruç ki; insanı eğiten, nefsanî yönünü terbiye ederek melekût yönünü ruh ve bedene hâkim kılan bir ibadettir.

Yüce Allah bu hususta buyuruyor ki:

"Ey iman edenler! Sizden evvelkilere (ümmet) yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Ta ki, korunasınız.” (Bakara, 183)

Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’ de şöyle buyuruyor:

"Oruç kötülüklerden koruyan bir kalkandır” (Tirmizi, İman, 8)

"Oruç, sabrın yarısıdır.” (Tirmizi, Deavat, 67.)

Demek ki “tutuyoruz” dediğimiz oruç bizi tutuyor aslında. Bir kalkan gibi şeytanın oklarından, nefsin telkinlerinden, heva ve hevesin pervasızlıklarından koruyor.

Oruç, kulağımızı çekerek  adam ediyor bizi.

Oruç, bizi dünyevileşmekten, dünyaya kul köle olmaktan  koruyor. Şükrü öğreterek nankörlükten, sabır talimi yaptırarak günahlardan muhafaza ediyor. Had bildiriyor, hadsizlikte sınır tanımayan nefsi tepeleyerek.

Ancak oruç’un bizi tutması ona hakkıyla tutunmamızla mümkündür.

Tutmak, düşmemek, düştüğümüz yerden kalkmak yâda yerimizi muhafaza etmek için gereklidir.

Bizi hayata, Allah’a kulluğa bağlayan her ibadet sıkı sıkıya tutunmamız gereken sağlam bir ip gibidir.

Parmak uçlarından kayıp giden, öylesine tuttuğumuz, ruhtan ve manadan yoksun oruç da bizi asla koruyamaz.

Peygamberimiz(s.a.v.) oruca sağlamca tutunmayı yani orucun faydalı olabilmesinin formülünü şöyle veriyor:“Oruçlu kişi, kötü söz söylemesin ve cahillik yapıp kavga etmesin. Şayet biri kendisiyle kavga etmeye veya sövmeye kalkarsa, ona karşı iki defa ‘ben oruçluyum’ desin.” (Buhari)

Tutunmak bütün azalarla olmalı. Aksi halde tutunamadığımız ip bizi günahların çukurundan, şeytan ve nefsin esaretinden,  heva ve hevesin çıkmazlarında kurtulamaz.

Yine Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor ki:

“Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21)

Öyleyse hadi bismillah diyelim derinden  ve ihlâsla.  Niyet  edelim kalbimizle.  Allah’a başkalarını ortak ederek kirletmeyelim, sevabın sadece Allah’ın takdir edeceği orucumuzu.

Parmaklarımızın ucuyla değil, gönlümüzün avucuyla, zerrelerimizde hissederek tutunalım.

Ve dua niyetiyle diyelim ki:

Tut bizi oruç! Ne olur tu!... Tutmayı beceremediğimiz nefsimizin dizginlerinden...

Tut bitmeyen ihtiraslarımızdan, doymak bilmeyen midemizden...

Tut, tutunacak yeri kalmayan Müslümanlığımızdan, savunacak sözümüzün olmadığı imanımızdan.

Şeytanın ağzımıza   şerbet çaldığında  gıybet etmekten bıkmayan, yalan ve iftirayla kirlenen, hayır söyleyemeyen dilimizden...

Gözümüzü kapat görmesin çirkinlikleri, harama kapı olmasın, hikmetin önünü kapatmasın, tefekküre ayak bağı olmasın…

Tut bizi oruç; kinimizin perçeminden; nefretlerimizin boğazını sık; merhamet, şefkat ve hoşgörüyü yerleştir güzel hasletlerden mahrum yüreğimize.

Tut sevgimizi;  bizi yoktan var eden Allah’tan başkasını sevmesin, sevecekse de Allah için sevsin.

Aşkımızı, muhabbetimizi tut; hayallerin denizinde boğulmasın…

Tut ellerimizden/ Ellerimizi tut; uzanmasın harama. Öğret veren el olmayı, almaktan uzak durmayı…

Gönlümüzü tut; kaymasın başkasına; fani olanlarla ömrünü geçirmesin, yapmacık güzelliklerle avunup unutmasın o gönlün gerçek sahibini.

Ruhumuz tut esfeli safiline düşüp hayvanlaşmasın; tut ki meleklerin ruhuyla kaynaşsın…

Tut ve yak bizi Ramazanın sıcağında. Pişir bizi; insan et.

Tut ve at bizi Ramazanın rahmet denizine, yıka kirimizi, pasımızı özümüze döndür…

Selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdullatif Acar Arşivi