Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

Cografya kaderdir (mi)? 

Cografya kaderdir (mi)? 

Mukaddime isimli bir kitabı duydunuz mu? Mukaddime isimli kitabı duyanlar az olsa da, İbn-i Haldun'u duyanlar çoktur. İbn-i Haldun'u duyanlar çok olsa da, Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadramî'yi duyanlar azdır.   

Evet uzun ve kısa ismini yazdığım, Mukaddime isimli kitabını belirttiğim zat sosyoloji ilminin kurucularındandır.  

İbn-i Haldun Tunus'ta doğmuş ve o civarda yaşamış bir 14. Yüzyıl Mütefekkiridir. Devlette çeşitli görevlerde bulundu, toplumu ve kavimleri çok yakından inceledi. Bu incelemeleri sonrasında bir nazariye geliştirdi. Asabiyet Nazariyesi isimli teorisinde İbn-i Haldun özetle şunu savundu: "Düşmanların saldırısından korunmak için öncelikle birlik ve silah gereklidir. Birlik ve silah için de insanları bir arada tutacak bir düşünce ve fikir gereklidir ki, en ilkel toplumdan itibaren bu fikir, aynı soydan, aynı ırktan gelmektir. Asabiyetten maksat, güçlü olma, üstünlük sağlama ve her daim zinde kalmaktır ki, onun kaynağı sahip olduğun ırki ve milletin özellikleridir." 

Biz bu yazıda Asabiyet Nazariyesinden bahsetmeyecektik, ancak kısaca değindik. Asıl üzerinde duracağımız husus, yine İbn-i Haldun'a ait bir düşüncedir ki, "coğrafyanın insan ve toplum yaşımındaki önemini anlatmaktadır." 

 İbni Haldun’a atfedilen "coğrafya kaderdir" sözü üzerinde iki türlü düşünce ve görüş belirtmek mümkündür. Birincisi doğrudan doğruya sıcak ve soğuk iklimlerde yaşayan insanların karakterlerini göz önünde bulundurarak, Kafkasya Dağlarındaki insanların çevik ve atılgan, Meksika çöllerinde yaşayanların tembel ve miskin olduklarını düşünebilirsiniz. Karadeniz'in sarp ve dik dağlarında yaşayanların inatçı ve mücadeleci, İç Anadolu’nun uçsuz bucaksız ovalarında yaşayanların uysal ve rahat olduklarını fark edebilirsiniz. Bu nokta itibariyle elbette insanın karakteri doğa şartlarından ve iklimsel özelliklerden etkilenmektedir. Buna göre elbette coğrafya kaderdir.  

Geçen gün TV'de bir belgesel izliyorum. Norveç ve kutuplar tarafında bir yeri gösteriyor. İnsanlar daha çok balıkla besleniyor. Yılın nerdeyse 3'te 2'si buz gibi hava şartlarında geçiyor. İnsanlar balıkla beslendiklerinden ve soğuk bir iklimde mücadele ve ağır şartlarda çalıştıklarından, insanların neredeyse büyük kısmı zayıf ve obez insana rastlamak neredeyse imkansız. Kutuplarda yaşayan insanlar için elbette coğrafya kaderdir.  

Konunun birinci yönünü böyle açıldıktan sonra gelelim ikinci kısmına ki burada coğrafya kader oluyorsa, birbirine komşu iki Ülke düşünün ve birisinin çok gelişmiş, diğerinin az gelişmiş olduğunu görün. Bu durumda aynı coğrafyada birbirine iki komşu Ülke arasında nasıl fark oluyor ki? Elbette bir Ülkenin gelişmişliği yönetenlerinin bakış açısına ve ufuklarının genişliğine ve toplumdaki fertlerin de çalışkanlığına bağlıdır. Kuzey Kore ile Güney Kore elbette aynı gelişmişlik noktasında değiller, aynı coğrafyada yer alsalar da. Amerika kıtasını göz önüne getirin ki coğrafya aynı olsa da, kıta üzerindeki irili ufaklı onlarca Ülke arasında gelişmişlik açısından onlarca fark vardır. Brezilya ile Şili aynı değil, ABD ile Meksika bir değil. Aralarında büyük gelişmişlik farkı var.  

Güney Kore’de kişi başına gelir 30.000 Doları geçmişken, Kuzey Kore’de kişi başına gelir 1,000 Dolar'dan düşüktür. Bu durumda coğrafya kader diyemeyiz.   

Japonya'yı şöyle bir düşünün ki, Ülkede neredeyse hiçbir doğal kaynağı yoktur. Ancak gelişmiş Ülkeler sıralamasında en öndedir. Bunun yanında doğal kaynakları zengin olan, ancak onları kullanamayan bazı Afrika ve Asya Ülkelerinin zavallılığını düşünün. Bu durumda ilk bakışta hemen coğrafya kader değildir de diyebilirsiniz, çok farklı bir düşünce sergileyerek ve Afrika'nın, Asya'nın sırf zengin doğal kaynakları dolayısıyla Batılı Ülkeler tarafından sömürüye uğradığını, bu nedenle de coğrafya kaderdir de diyebilirsiniz.  

Evet, coğrafya kaderdir sözünü hemen doğru kabul etmek de mümkün değil, bir çırpıda yanlış olduğunu söylemek de doğru değil. Konuya nereden ve nasıl baktığınız önemlidir. 

Bundan belki de 30 sene önceydi. Bir gazetede gördüğüm karikatürü hatırlıyorum. Adam karikatürde şöyle sesleniyor: "Herşey tamam, güneş var, toprak var, tabiat var, Allah her şeyi vermiş, ben yan gelip yatayım." Karikatürün diğer kısmındaki adam da bulunduğu yerdeki hiçbir şeyin olmamasını gözününe getirerek; "hiçbir şeyim yok, çalışmaktan başka çarem yok" diyordu. Evet, bu da bir gerçek. Bu adamların ruh hali ve bakış açıları elbette coğrafyanın kader olduğunu gündeme getiriyor.

Yazımın sonuna sizi Orhan Veli'nin bir şiiri ile başbala bırakıyor ve o şiirden sonra sizi coğrafya kader mi değil mi sorusunu bir kez daha düşünmeye çağırıyorum. 

Beni bu güzel havalar mahvetti, 

Böyle havada istifa ettim 

Evkaftaki memuriyetimden. 

Tütüne böyle havada alıştım, 

Böyle havada aşık oldum; 

Eve ekmekle tuz götürmeyi 

Böyle havalarda unuttum; 

Şiir yazma hastalığım 

Hep böyle havalarda nüksetti; 

Beni bu güzel havalar mahvetti.

Orhan Veli bu şiirinde coğrafya ve kader konusunda bir fikir veriyor sanırım. Bu şiirden  ve yukarıdaki çeşitli düşünclerimden sonra hâlâ soruyorum. "Coğrafya kader midir?" Ya da "coğrafya kaderdir."(mi?)

Karar sizin ben işin içinden çıkamadım. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Sandal Arşivi